top of page
  • Sinem Açıcı

Bir Hayata Dokunmak Sandığınızdan Daha Kolay: Neden Evimizi Sokak Hayvanlarına Açmalıyız?

Günün birinde sahilde yürüyen bir kişi, bir adamın sahile vurmuş yüzlerce deniz yıldızını tek tek denize geri bırakmakta olduğunu görür ve bunun üzerine adama sorar: “Kumsal kilometrelerce uzanmakta ve baştan aşağı deniz yıldızıyla dolu. Bunu neden yapıyorsunuz, birkaç tanesini geri atmışsınız ya da atmamışsınız, ne fark eder?”


Bunun üzerine adam eğilip bir deniz yıldızı daha alır, suya bırakır ve yanıtlar: “Bakın, onun için şimdiden çok şey değişti.”

Ne zaman sokaktaki şartların hayvanlar için fazla acımasız olduğundan yakınsam, her hayvanın sıcak bir yuvayı hak ettiğini savunup bu konudaki düşüncelerimi sohbet ettiğim kişiyle paylaşsam, karşımdaki kişi aslında ne kadar duyarlı bir insan olursa olsun beni hayal kırıklığına uğratan tepkiler veriyor. “Tüm dünyada milyonlarca sokak hayvanı var, her birine yetişecek değilsin ya!”, “Sokak hayvanları yaşadıkları koşullara alışmış, abarttığın gibi bir durum yok ortada.” ve hatta “Sokakta özgürce yaşaması gereken hayvanları evine kapatarak onlara iyilik etmiş olmuyorsun!”

Sokaklar, sanılanın aksine hayvanların yaşaması için elverişli değil. Sokakta, bazı bölgelerde, diğerlerine göre daha şanslı bir hayat yaşayan hayvanlar bile her gün çok büyük tehlikelerle karşı karşıyalar. “Daha şanslı bir hayat” derken kastettiğim şey yaşadıkları bölgelerin sakinleri tarafından beslenmeleri, kısırlaştırılmaları ve hasta olmaları durumunda veterinere götürülmeleri; bu hayvanların bile karşı karşıya olduğu, bahsettiğim tehlikeler ise insanlar tarafından bu hayvanlara uygulanan şiddet, cinsel istismar ya da insanların umursamazlığı sonucu meydana gelen ve bu hayvanların ölümüne yol açan kazalar... Bazı insanların hararetle savunduğu, hayvanların koparılmaması gereken özgür ortam, bu sokaklar mı? Hayvanlara, ertesi gün yemek bulup bulamayacaklarını bilmedikleri için yemek buldukları nadir zamanlarda çatlayana kadar yemeyi öğreten bu ortam, onların doğal yaşam alanı mı? Hayır, hayvanların doğal yaşam alanları ne bu sokaklar ne de belediyeler tarafından toplanıp bırakıldıkları ve yiyecek hiçbir şey bulamadıkları için açlıktan öldükleri ormanlar… Nitekim ortalama bir “sokak” kedisi sokakta en fazla 3-5 yıl yaşayabiliyorken evde bakıldığı takdirde 20 yıla kadar yaşayabiliyor. Dahası sokakta yaşayanlarla evde yaşayanların yaşam kaliteleri arasındaki fark tartışma konusu dahi olamaz. Yalnızca bu bilgi bile “Hayvanları evine kapatarak onlara iyilik etmiş olmuyorsun!” düşüncesini savunanlara bir fikir verebilecekken ben şunu da eklemek istiyorum: Kediler ve köpekler insanlar tarafından evcilleştirilmiş ve insanları şehirlere takip etmiştir. İnsanlar, bu canlıları kendilerine mahkûm bırakmakla kalmamış, ardından onları sokağa terk etmiş ve hatta sokakta dahi varlıklarına tahammül edemez olmuşlardır.



Sokaklar hayvanların doğal yaşam alanı değildir. Bu konuda, 2016’dan bu yana iki yüzü aşkın sokak hayvanını kısırlaştırmış, her gün yüz elliden fazla kediyi hayvanseverlerden gelen desteklerle besleyen ve her türlü veteriner ihtiyaçlarına yetişmeye çalışan Başak Bozkurt şöyle söylüyor: “Dünyaya bir hayvanın gözünden bakın. Etrafınızda sizden kat kat büyük varlıklar var. Çoğu evinde pişen şeyden bir tabak bile sizinle paylaşmayacak kadar cimri, kimi sizi düşünüp karnınızı doyuranlarla kavga halinde. Sizin karnınızı doyuracak şeye çöp olarak bakıyor ve evinin önünde ya da çevresinde olmasını istemiyor, mamanızı oraya döken başka biriyle kavga ediyor. Belki de bu yüzden ertesi gün aç kalıyorsunuz...


“Hep beraber elimizden geleni yapıyoruz, sonuna kadar da amacımız hiç değişmeyecek. Onlar için hayat zorsa biz kolaylaştıracağız, bu bizim insanlık görevimiz.

Velhasıl sokaklar hayvanlar için bir yaşam alanı değil bir yaşam mücadelesi. Bunun bilinciyle bir hayvanı sahiplenmek bir canı kurtarmak demek. Bir canı kısırlaştırmak ondan annelik hakkını almak değil, doğduğu gibi kötü şartlarda ölecek birçok canı kurtarmak demek. Birinin hastalığına deva olmak belki de onlarcasını aynı hastalıktan korumak demek. Bir canı doyurmak belki de onu bir gecelik de olsa yanından geçerken burnumuzu tıkadığımız o çöplerden uzak tutmak demek. Herkesin ama herkesin elinden gelen mutlaka bir şeyler vardır. Önce bunun bilincinde olalım.


“Sahiplenemiyorsak kısırlaştıralım, kısırlaştıramıyorsak iyileştirelim, iyileştiremiyorsak doyuralım, doyuramıyorsak sevelim, sevemiyorsak sevene engel olmayalım. Besleyene, elinden geldiğince çabalayana köstek değil, destek olalım. Mutlaka yapabileceğimiz bir şeyler varken bu kadar zalim olmayalım. Sevmek güzel, hayvanları sevmekse en güzeli. Karşılıksız, beklentisiz, vadesiz bir ilişki onlarla aramızda olan. Başını okşadığınız bir hayvan ne olursa olsun sizi sever. Sevelim, koruyalım, besleyelim. Sevmek güzel, hayvanları sevmekse en güzeli.”


Her hayvan tektir ve kendine özeldir, diğerlerinden tamamen ayrı bir dünyadır. Evcil hayvan sahibi bir insan bunu çok iyi bilir ki, hayvanların da insanlar gibi çeşitli kişilikleri vardır. Favori oyuncaklara, hobilere hatta fobilere sahiptirler; insanlarını kendilerine özgü şekillerde severler, minnetlerini de yine bu kendilerine özgü şekillerde gösterirler. Sokaktan, onu en fazla birkaç yıl geçirebileceği cehenneminden kurtardığınız bir hayvan, değiştirdiğiniz bir hayat demektir. Kim istemez sokakta yaşayan tüm hayvanlara sıcak bir yuva sağlayabilelim? Hepimiz biliyoruz ki bu, şu anki koşullarda imkânsız görünüyor. Ancak bunun imkânsız olması, elimizden başka bir şeyin gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Bir hayat bir hayattır ve bu hiç hafife alınacak bir şey değildir. Değiştirdiğiniz bu hayatın, sizin hayatınızı da ne kadar değiştireceğini, ailenizin yeni üyesinin size neler katabileceğini bunu deneyimlemeden bilemezsiniz.


Her evde sokaktan kurtarılmış en az bir kedi ve bir köpeğin olduğu, hayvana şiddetin sona erdiği bir dünyaya!




324 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page