top of page
  • Emre Şentürk

İkilemlere ve İkiyüzlülüğe Odaklanmış Bir Sanatçı: Ali Elmacı

Ali Elmacı ile Pilevneli Gallery'de "Dudaklarımı Öp, Kalbimi Hançerle" sergisinde buluşup söyleştik! Sanatıyla ilham kavramı, ikilemler ve ikiyüzlülük hakkında tekrar tekrar düşünmemizi sağladı; iyilerin tarafında başladığımız hikayeyi her zaman iyilerin tarafında bitiremeyeceğimizi de bizlere hatırlattı. İyiyi ve kötüyü aynı anda içinizde barındırmanız dileğiyle keyifli okumalar!


Perspective: Sanatla geçim sağlanabileceğine ailelerin sıcak bakmadığı bir ülkede sanatı mesleğiniz yapmaya nasıl karar verdiniz, ailenizle bu konuda bir çatışma yaşadınız mı?


Ali Elmacı: Böyle konularda aileme danışarak hareket etmedim ben, kendi istediklerimi yaparak ilerledim. Ama öyle bir çatışma da yaşamadım. Yani yaşayacak olsaydım da arzu ettiğim hayatı yaşamayı tercih edeceğim için ailemi veya toplumu hesaba katmazdım.


Perspective: Eğitim almadan sanat yapma konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce salt doğuştan gelen yetenek ile sanat yapılabilir mi yoksa mutlaka eğitim ile desteklenmeli mi?


Ali Elmacı: Ben eğitimin şart olduğunu düşünüyorum. Salt doğuştan gelen yetenekle bir şeyler yapılabilir belki ama yaptığımız şeyin farkına varmak, onun referanslarını belirleyebilmek, kendimize bir mesele edinebilmek ve yeteneğimizi doğru biçimde kullanmayı öğrenebilmek için eğitimin gerekli ve şart olduğunu düşünüyorum.


Perspective: Sizin isminizi görmeden de rahatlıkla bir eserin sizin olup olmadığını ayırt edebiliyoruz. Bunu ayırt etmemize yardımcı olan karakteristik diliniz hangi yaşlarınızda olgunlaştı?


Ali Elmacı: Sanırım üniversitenin son iki yılında olgunlaştı. Bu arada ben altı yıla uzatmıştım üniversiteyi ve dört yıl eğitimi de az buluyorum. Bir önceki soruya bağlı olarak da Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezunum. Dört yıllık bir eğitimdi, ben onu kasten ve sınavlara girmeyerek altı yıla uzattım. Son iki yılda yaptıklarım şekillenmeye başladı. O dört yıllık kısım, benim için daha teknik, anatomi, renk öğrenmekle, desenimi geliştirmekle geçen bi süreydi. Son iki yıl ise kendime edindiğim meseleleri kağıda veya tuvale dökmenin zamanı gelmişti; son iki yılda hem kendi atölyemi tuttum hem “yalnız başıma ne yapabiliyorum”u deneyimleyerek kendi dilimi oluşturmaya çalıştım hem de okulun imkanlarını, atölyesini kullanarak pekiştirdim. Dediğim gibi son iki yıl dilimin iyice olgunlaşmıştı.


Perspective: Eserlerinizin temelini çelişkilerin oluşturduğunu fazlaca vurguluyorsunuz. Peki ‘’Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle’’ başlıklı, bu sergiye de ismini veren resimlerinizin anlattığı hikayedeki çelişki ögeleri neler?


Ali Elmacı: Bu serginin aslında teması iki yüzlülük. Toplumsal, politik, bireysel iki yüzlülük. Ve bütün resimlerimi ben bu iki yüzlülük teması üzerinden kurguladım. Bazı referanslarım oldu bunları kurgularken. Bunların da en başında “spaghetti western” filmleri geliyor. Onların genel kurgusunu kendime referans aldım. “Spaghetti western” filmlerini neden referans aldım diye sorarsanız, orada ana karakterler bir erdemle başlayıp bir erdemle filmi bitirmezler. İyi ve kötüyü içinde barındırır ve duruma göre ne gerekiyorsa onu yaparlar. En başta iyi olarak başlayıp devamlı iyilerin koruyucusu ve savunucusu değillerdir. Buradaki o iki yüzlülük de benim işlediğim temayla çok örtüşüyordu. Hem filmlerin aksiyon dolu hikayeleri hem çekim teknikleri hem müzik kullanımları gerçekten benim çok etkilendiğim ve beğendiğim bir tarzdır. Resimlerimde de bu nedenle keyifle referans aldım.




Perspective: Resim yaparken tuvale tamamen hakimsiniz ve bu oldukça bireysel bir süreç. Yönetmenlik sürecinizde yüzde yüz kontrol edemeyeceğiniz insanlar, dekor, makyaj, kostüm gibi faktörler devreye giriyor. Yönetmenlik sürecinde kontrolü resimdeki kadar ele alamadığınızı hissettiğiniz oldu mu?


Ali Elmacı: Her disiplini kendi içinde değerlendirmek lazım. Yani tuvalin karşısında ben resim yapıyorum, kameranın arkasında monitörün başındayken de film çekiyorum. Bir film nasıl çekilmesi gerekiyorsa öyle çekiyorum. O deneyimi bir resim yapıyor gibi düşünmedim. Ama referansım kendi resimlerimdi tabii ki. Şimdi orda her şeye benim illa ki müdahalem vardı. Sonuçta benim yazıp yönettiğim hikayelerdi bunlar. Ancak bunu canlandıran, karakteri hayata geçiren aktörler/aktrisler var, görüntü yönetmeni var, kostümcüsü var. Herkes kendi işini yapıyor. Sinema bir ekip işi. Ve zaten bunu arzu ederek o ekiple çalışmanın heyecanını, kolaylığını ve de zorluğunu deneyimlenmek istediğim için bunu denedim. Ve sonucundan memnunum.


Perspective: Sanatınızı besleyen ilham kaynaklarınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Ve de ilhamınızın tükendiğini ve motivasyon sağlayamadığını hissettiğinizde neler yaparsınız?


Ali Elmacı: En başta ilhama inanmıyorum. İlham diye bir şey yoktur. Sanatımı besleyen şeyler var: Ben genelde olumsuzluklardan beslenirim. Beni rahatsız eden durumlardan beslenirim ve onun üzerine giderim. Rahatsız eden şeyler de umuyorum azalır. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki hiçbir şey azalmıyor, tam tersi çoğalıyor. Sanatı besleyen şey en başta disiplinli çalışmaktır. Devamlı çalışırsınız. O sizi geliştirir, yönlendirir, besler, üretiminizi arttırır.


"İnsan yorulur, tıkanır ama bunun ilhamla ilgisi yok. Yani herkes yorulunca ne yapar? Dinlenir. Tatile gidersin vs. Yoksa bir ilham gelecek de bir şey yapacağım… Yok öyle bir şey."
128 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page