top of page
  • Cemre Baltalı

HİROŞİMA’DAN HOLLYWOOD BULVARI’NA UZANAN BİR EFSANE: GODZİLLA

Godzilla, Japonya’nın maruz kaldığı atom bombası ve ardından yaşadığı travma sürecinde toparlanmak için harcadığı çabanın bir parçasıdır.

Öncelikle, Godzilla’nın orijinal isminin Gojira olduğunu söyleyerek başlamak en doğrusu sanırım. Çünkü etimolojik kökenine baktığımızda, Japonca’daki gorira (goril) ve kujira (balina) kelimelerinin bir birleşimi olarak ortaya çıkıyor Gojira. Bu isimlendirme Gojira’nın büyüklüğüne, gücüne ve sudan gelen kökenine bir gönderme niteliğinde. Japonca’dan İngilizce’ye geçerken hem telaffuzun getirdiği zorlama hem de latin alfabesine adaptasyon sonucu Godzilla’ya dönüşmüş Gojira ve tüm dünyada da bu isimle tanınıp yaygınlaştığı için Gojira ismi sadece Japonya’da kalmış.


Japon sinemasının gururu olarak nitelendirilen Gojira, 1954’ten 2016’ya kadar çekilen 31 filmde zaman zaman farklı kazalar sonucunda uyanıyor olsa da, Japon efsanesinin özünde Gojira, nükleer radyasyona maruz kalma sonucu denizin altında uyanıp güçlenen tarih öncesi bir deniz canavarıdır. Bu radyoaktif canavar, aynı zamanda nükleer bir nefese sahiptir ve ağzından konsantre radyasyon püskürtmektedir. Radyasyon ve Japonya kelimeleri ortak bağlamda birleştiğinde hepimizin aklına elbette Hiroşima gelir. Zaten Godzilla’nın da bu felaketten bağımsız olduğunu söyleyememeyiz. Aksine Godzilla, Japonya’nın maruz kaldığı atom bombası ve ardından yaşadığı travma sürecinde toparlanmak için harcadığı çabanın bir parçasıdır. Hiroşima’dan dokuz yıl sonra, 1954 yılında beyaz perdede ortaya çıkan Godzilla, Japonya’nın yaşadıklarının bir metaforuydu. 50 yıl süren seri boyunca filmlerin alt metinlerinde, insanın doğaya yaptıkları ve bunun sonucunda ortaya çıkan kötü sonuçlardan -Godzilla’yla temsil edilen- en çok etkilenecek olanın yine “insanlık” olduğu anlatılmak istenmiştir.


Serinin kronolojisine bakacak olursak, uzun bir film listesinin bizi beklediğini görüyoruz. 1954 yılında, Toho Stüdyoları’nın yapımcılığında, Japon yönetmen Ishiro Honda yönetmenliğinde çekilen “Gojira” adlı filmle Japonya, Godzilla ile tanıştı. Bu filmde nükleer testler sonucu uyanarak denizden çıkan Godzilla, dinozora benzer dokulu vücudu ve nükleer nefesiyle gemileri ve hatta adaları batırarak Tokyo’ya doğru ilerleyip insanlarla savaşıyordu. 1 milyon dolar bütçeyle çekilen film, 37 milyon dolar hasılat yaptı. Canavarın okyanusun diğer tarafında tanıtılması içinse Amerikalı oyuncuların yer aldığı alternatif bir versiyon çekildi ve “Godzilla: King of the Monsters!” adıyla gösterime girerek 9.6 milyon seyirci çekti. Dönemin teknolojik şartlarından dolayı film siyah beyazdı ancak o zamana kadar hiç kullanılmamış bazı tekniklerin kullanılması, seyircilerin filme oldukça fazla ilgi göstermesine sebep oldu. Özellikle stop motion tekniği, daha önce hiçbir filmde kullanılmamıştı. Gojira’yı ağır ve hareket kabiliyetini oldukça kısıtlayan lateks bir kostüm giyen birinin canlandırmasının, canavara verdiği hantallık dışında her şey o dönem için izleyicilere kusursuz gözüküyordu ve böylelikle Japonya’da doğan Godzilla, atom bombasının yaralarının sarılmasında önemli bir rol oynamak üzere film sektörüne giriş yapmış oldu.

1954’ten sonraki filmler ilk filmin başarısını yakalayamasa da o tarihten itibaren Godzilla sadece Japon kültüründe değil, tüm dünyada yeni bir ikon olarak karikatürlerden video oyunlarına, romanlardan televizyon şovlarına kadar birçok mecrada kendine yer buldu. 1955’te çekilen ve pek de başarılı olamayan ikinci Godzilla’nın(Godzilla Raids Again) ardından seriye yedi yıl ara verildi ve 1962’de Godzilla renkli versiyonuyla beyaz perdeye geri döndü. Bu süreçte gelişen teknikler sayesinde Godzilla’nın hareket kabiliyeti de arttı. 1954 ve 1955 yıllarında çekilen iki filmde insanlarla savaşan Godzilla, 1962’deki filmde okyanus ötesinde vizyona girişinden beri kıyaslandığı King Kong ile savaştı (King Kong vs. Godzilla). Bu filmden itibaren Japonlarca çekilen tüm filmlerde, Godzilla mutantlarla savaştı ancak istenen başarı sağlanamadı ve 1975 yılında vizyona giren “Terror of Mechagodzilla”’nın ardından seriye tekrar ara verildi.


Bu sefer ara dokuz yıl sürdü ve yine Toho Stüdyoları’nda 1984 yılında çekilen “The Return of Godzilla” vizyona girdiğinde, Godzilla artık beklenen gerçeklik ve hareket kabiliyetine kavuşmuştu. Art arda gelen filmlerle, seri bu kez 1995’e kadar devam etti. Buraya kadarki kısmın son filmi olan 1995 yapımı “Godzilla vs. Destoroyah” filminde, Godzilla eriyerek öldü ancak 1993’teki filmde ortaya çıkan Godzilla junior ile seri 1999’da “Godzilla 2000” ile yeniden devam etti. 1999’dan 2004’e kadar süren seride Godzilla yine mutant canavarlar ile savaştı ve 2004’te “Godzilla: Final Wars” ile seri, başlangıcının 50.yılında sona erdi.


Bu süreçte bir Japon efsanesinin beyaz perdeye tezahürü olan ve atom bombası, nükleer saldırılar, radyasyonun zararları gibi alt metinlerle beslenerek, Japonya için tarihlerinin, acılarının ve anılarının bir yansıması olan Godzilla, Japon kültüründe kapladığı yerin ve taşıdığı misyonun yanı sıra, Holywood’da da kendine yer bulmayı başardı ve ününü tüm dünyaya yaydı.


Japonya’da alevlenen bu canavar efsanesine kayıtsız kalamayan Hollywood’un, Godzilla serisine deyim yerindeyse ilk el atışı 1998’de oldu ve filmin yönetmenliği 1996’da yönettiği The Independance Day (Bağımsızlık Günü) ile tanınıp büyük övgüler alan Roland Emmerich’e emanet edildi. Ancak işler pek de tahmin edildiği gibi gitmedi ve Hollywood usulü Godzilla vizyona girdiğinde başarının çok uzağında, hatta bir fiyasko olarak değerlendirildi. Ishiro Honda’nın 1954’te çektiği ilk filmin (Godzilla: The King of The Monsters) bir uyarlaması olan 1998 yapımı Hollywood Godzilla’sı, Godzilla’nın orijinaline benzemeyen yeni dış görünüşü ve militarist yaklaşımıyla beklentileri karşılayamayarak bir gişe hezimeti yaşadı. Bu hezimetin ardından Godzilla defterini uzun süre kapalı tutan Hollywood, 2014’te, Japonların seriyi bitirmesinden 10 yıl sonra, yeni bir Godzilla ortaya çıkardı. Sütten ağzı yanan Hollywood, bu kez daha temkinliydi ve 2014 yapımı Godzilla’da 2010’da “Monsters” ile yakaladığı başarıyla övülen Gareth Edwards yönetmen koltuğuna oturduğunda bu defa orjinline sadık kalınarak, Warner Bros stüdyolarında daha etkileyici bir Godzilla yaratıldı. 1954 yapımı filmde 50 metre uzunluğunda olan Godzilla, 2014 yapımı Hollywood versiyonunda 108 metre uzunluğa ve 90 bin ton ağırlığa ulaşarak daha devasa, daha heybetli, daha güçlü ve daha korkunç bir hale büründü. Film, bu kez 160 milyon dolar hasılat yaparak 1998’deki dev başarısızlığın üzerini daha dev bir başarıyla kapatmış oldu.



Vizyona girdiği günden itibaren King Kong ile kıyaslanan Godzilla’nın, Japonlarca çekilen 1962 versiyonu “Godzilla vs King Kong” filmi beklenilen başarıyı elde edememişti. Bu konuya da el atması beklenen Hollywood, 2014 yapımı Godzilla’nın ardından beklenen karşılaşma filminin 2020’de geleceğinin sinyallerini verdi. Ancak 2014 yapımı Hollywood Godzilla’sının ardından 12 yıldır kabuğuna çekilmiş olan Japon Gojira’sı tekrar ortaya çıktı ve 2016’da “Shin Gojira” veya Anglosakson ismiyle “Godzilla: Resurgence” Japon serisinin 29. filmi ve Hollywood yapımlarını da sayarsak totalde 31.Godzilla filmi olarak, yine Toho stüdyolarının yapımcılığıyla vizyona girdi. 15 milyon dolara mal olup yaklaşık 80 milyon dolar kazandırarak gişede istediği başarıyı elde eden bu film, 2017 Japon Akademi Ödülleri Töreni’nden aday olduğu on bir ödülün En İyi Film ve En iyi Yönetmen de dahil olmak üzere yedisini alarak ayrıldı.


Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere 1954’ten bu yana geçen 63 yılda Godzilla, katlanan bir şöhretle yoluna devam etti ve daha da devam edecek gibi görünüyor. Canavarların Hollywood’da yaratılmasına ve seri halinde devam etmesine aşinayız. Ama Japonya’ya ait ve o toprakların tarihinden, acılarından, kültüründen ortaya çıkan bir yapımın böyle başarılar kazanabiliyor olması, Gojira’yı okyanus ötesinde Japon sinemasının gururu yapıyor. Godzilla, dünyanın her yerinden hayran biriktirerek izleyicilerini, Japon kültürünün bir takipçisine; savaşın getirdikleriyle ortaya çıkan acıdan yaratılan metaforik bir canavarı da, anıları taşıyan bir kültür elçisine dönüştürüyor. Öyle ki Godzilla sadece sinemada kalmayıp tüm dünyada sinema salonlarının dışında birçok yerde karşımıza çıkarak popüler kültürün parçalarından biri haline geldi. Japon kökeni düşünüldüğünde, Amerika’nın domine ettiği bir pazarda bu başarı bir yandan enteresan olarak nitelendirilebilirken bir yandan da 29 filme karşı 2 filmle efsanenin ve hikayenin kaymağını en çok Amerika’nın yediğini düşündürüyor. Filmin Japonya’daki şöhretini hem besleyen hem de sömüren Hollywood’un en büyük hareketi ise 2004 yılında Japon sersinin uzun bir ara öncesi son filmi olan Godzilla’ya, 50.yılı olması sebebiyle Hollywood Bulvarı’ndaki Walk of Fame’de bir yıldız vermesi oldu ve bu tüm dünyada büyük ses getirerek Godzilla efsanesini bir üst seviyeye taşıdı.

Japonya da özellikle diriliş filminin ardından Godzilla kültürünü yeniden canlandıracak birtakım girişimler yapmaktan geri kalmadı. İlk filmin olduğu gibi son filmin de yapımcısı olan Toho yapım şirketi Japonya’daki 30 katlı binasını girişine 12 metre uzunluğunda bir Godzilla kafası yerleştirdi. Diğer yandan, yetkililer Godzilla’ya Şincaku mahallesinde oturma izni verdiklerini ve bunu gösteren resmi belgenin kopyasına isteyen herkesin erişebileceğini açıklayarak Godzilla’nın içlerinden biri olduğu mesajını tazelediler.


Tüm bunlar bir yana, Godzilla’nın uzun bir süre dünya gündemini meşgul etmesi beraberinde farklı bir tartışmayı da getirdi: Godzilla gerçekten var olabilir miydi ? Bilim adamlarını da Godzilla kasırgasının içine alan bu tartışmada, bilim adamları Godzilla gibi bir yaratığın, en azından karada var olamayacağı konusunda hemfikir oldular. 90 bin ton ağırlığında ve 108 metre boyunda olan bu canavarın suyun dışına adım attığı anda, ayaklarının yere uygulayacağı basınçtan ötürü çökmesi gerekirmiş ki vücut kemik yapısının bu ağırlığı taşıması mümkün değil. Ayrıca bu cüsseyle günde 215 milyon kaloriye ihtiyaç duyacak olan bu canavarın, kilo kaybetmemesi için her gün yaklaşık 2000 insan yemesi gerektiği için beslenmesi de pek mümkün görünmüyor. Yine de, Hiroşima’da başlayan bir efsanenin Walk of Fame’de bir yıldız sahibi olmaya kadar uzanan ilginç sürecinde, Amerika’nın Godzilla serüvenindeki ironik rolü insanı alttan alttan rahatsız ederken diğer yandan Godzilla, Japon sineması için büyük bir başarı olarak değerlendiriliyor. Japon kültürü bağlamında düşünüldüğünde de, üzerinden yıllar geçen bir felaketin metaforik temsiliyle vücut bularak oldukça canlı görünen ama gerçekte var olması mümkün olmayan bir kültür öğesi olarak hala aramızda dolaşıyor, Gojira.




111 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page