top of page
  • Melisa Akalınlı

Hepimize ayna tutan bir dizi : Bir Başkadır

“Herkes ötekinden şikayetçi, diğerlerini kendisine benzemediği için yargılıyor ama hiçkimse kendisini değiştirmeye istekli değil.”


Bir Başkadır, 12 Kasım 2020 tarihinde Netflix’te gösterime girmiş bir dizidir. Platforma geldiği günden itibaren çok konuşulan ve uzun süre boyunca listelerde varlığını en üst sıralarda koruyan bir dizi olmayı başardı.


Bu dizinin Netflix’in Hakan Muhafız ve Atiye gibi diğer Türk yapımlarından ayrılan birçok özelliği var. Öncelikle, dizi Netflix’teki diğer Türk yapımları gibi kalabalık bir senarist ve yönetmen kadrosuna sahip değil. Hatta, Berkun Oya dizinin ilk bölümünü kendi imkanlarıyla çekip Netflix’e sunmuş ve şirket bundan sonra projeyi beğenip satın almış bu yüzden Bir Başkadır’a bir Netflix yapımından çok Berkun Oya yapımı da diyebiliriz. Ayrıca, dizi İstanbul’u mükemmel göstermeye çalışmamış aksine şehri olduğu şekilde göstermiş. Yani, dizide lüks diye adlandırılan semtlerdeki gökdelenleri ve rezidansları görebiliyorken aslında o lüks semtlerin iki adım ötesinde olan ancak diğer dizi ve filmlerde apayrı dünyalardaymış gibi gösterilen gecekondu mahallelerini de görmeyi es geçmiyoruz.


Bir Başkadır’ın bu kadar sevilmesinin ve eleştirilmesinin nedeni aslında konusunun direk ‘bizi’ anlatması. Hatta, dizinin diğer ülkede yayınlanan ismi Ethos’a baktığımızda kelime anlamı olarak bir insan veya toplumun alışkanlıklarını, geleneklerini, karakter özelliklerini tanımlamak için kullanılıyor. Bilerek seçilen bu kelime aslında dizinin konusu özetler nitelikte. Dizi; çatışmalarımızı, ön yargılarımızı, Türkiye’yi, toplumun farklı kesimlerdeki insan tiplemelerini ve bu insanların birbirleriyle iletişimini anlatıyor, bunu yaparken de tarafsız bir şekilde yapıyor. Oyunculuklar, sinematografi, sahne ve kullanılan kostümler bu anlatımın mükemmeliyetini pekiştiriyor.


Bir Başkadır, Öykü Karayel’in canlandırdığı Meryem karakterinin gündelikçi olarak çalıştığı evde bayılmasıyla başlıyor. Bundan sonra, dizi bir yıl geriye gidiyor ve bu sefer de Meryem’i terapi sandalyesinde, terapisti Peri ile konuşurken görüyoruz. Dizinin ileriki sahnelerinde Peri kendi psikiyatristi olan Gülbin’e başörtülü olmasından dolayı Meryem’den duyduğu rahatsızlığı anlatıyor. Gülbin de Peri’nin bu söylemleri karşısında rahatsızlık duyuyor çünkü Peri’nin rahatsızlık duyduğu insan tipi aslında tam olarak Gülbin’in ablası Gülhan’ı tasvir ediyor.

İlk bölüme baktığımızda bile dizideki herkesin rahatsızlık duyduğu ve yargıladıkları karakterlerle iç içe olmak durumunda kaldığını ve karakterlerin konfor alanlarının sınırlarının sürekli ihlal edildiğini görebiliyoruz. Bunun sonucunda da tüm karakterlerin verdikleri içsel savaş ve muhakemelerini görüyoruz.


Gerçek hayatta olduğu gibi dizide de sürekli bir önyargı ve çatışma ortamı hakim. Herkes ötekinden şikayetçi, diğerlerini kendisine benzemediği için yargılıyor ama hiçkimse kendisini değiştirmeye istekli değil. Ayrıca yargılayan kişi karşısındaki karakteri tam tanımadan, sadece buzdağının görünen kısmına bakarak yargılıyor. Oysaki, karakterlere baktığımızda hepsi içlerinde zıt yönleri barındırıyor. Mesela, Ali Sadi hocanın bir din adamı olmasına rağmen aynı zamanda kızı Hayrünisa’nın evlatlık olması ve gezgin ruhunu çıkarıp karavanıyla tura çıkması, Gülbin’in muhafazakar kürt bir ailenin modern kızı olması gibi özellikler bizi şaşırtıyor.


Her karakter bir yandan da kendi sorunlarıyla boğuşuyor. Meryem’in abisi olan muhafazakar ancak gece kulübünde çalışan Yasin, karısı Ruhiye’nin bir senedir yaşadığı depresyonu anlayamıyor ve ne yapacağını bilmiyor. Ruhiye ise geçmişteki tramvalarıyla baş etmeye çalışırken herkes kendince ona yardım etmeye çalışıyor ancak kimse gerçekten sorunun ne olduğunu anlamıyor. Ali Sadi Hoca’nın kızı Hayrunnisa, kendi ailesinin yapısına tamamen zıt bir karakter ve bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Aslında o da sadece kendi benliğini bulup bir şekilde yansıtmaya, hayalindeki hayatı yaşamaya çalışıyor.

Kendi açımdan dizideki dikkat çekici bulduğum yerlerden birisi de Peri’nin yoga dersinde tanıştığı dizi oyuncusu olan Melisa’nın, Peri’nin Meryem’in yaptığı böreği yemediğini öğrenince bunun yanlış olduğunu vurgulayıp sonrasında kendi oynadığı diziden bahsederken ‘total’ işi diyerek yerdiği ve önyargıyla yaklaştığı izleyici kitlesinin tam olarak Meryem’i tasvir etmesinin oluşturduğu güzel çelişki oldu.


Ayrıca; her bölümün sonundaki duyduğumuz müzikler Ferdi Özbeğen’e ait. Diğer her unsurda olduğu gibi müzikler de bilerek seçilmiş ve bölüm sonunda Ferdi Özbeğen’in müziklerinin olması bir tesadüf değil çünkü Ferdi Özbeğen, kendi döneminde batı müziklerine Türkçe sözler yazarak doğu ve batıyı harmanlayan bir isim olarak biliniyor.


Dizi yayınlandıktan sonra ülkemizde birçok tartışmaya sebep olmuştur ve tartışmaların özünde ‘insanların birbirlerini yargılaması’ yatıyor. Bu tartışmalar, aslında Berkun Oya’nın Bir Başkadır’da tam olarak anlatmak istediği durumu özetler nitelikte olmayı başardı.


Ülkemizdeki dizilerin, pahalı efektlerden sıyrılmış ve başka ülkelere özenmeden ne kadar güzel işler koyabileceğini gördük. En başta tereddütlü yaklaşmama rağmen diziyi bir günde bitirdim ve bir süre boyunca etkisinden çıkamadım. Sürekli devam eden olaylar olmamasına rağmen hatta durağan sayabileceğimiz bir tempoya sahip olmasına rağmen diziyi aslında benim için güzel yapan şey şimdi ne olacak heyecanından çok kendimize, toplumumuza ayna tutması ve toplumun neredeyse tüm kesiminden insanları bir arada izleyebilmem olduğunu söyleyebilirim.

Herkes, Peri’nin de dizide dediği gibi, yaşayamadığı duyguların içinde hapsolduğu bir dünyada yaşıyor. Bu dizi, bana o duyguların içimdeki varlığını ve bu hisleri çoğu zaman göz ardı ettiğim için varlıklarının hatırlatılmasına ihtiyaç duyduğumu hatırlattı. Ayrıca dizi, bittikten sonra hepimize düşünecek bir sürü şey bıraktı. Bu yüzden, umarım ülkemizde bu ve bunun gibi güzel işlerin devamı gelir ve böylelikle bize kendimizi ve toplumumuzu hatırlatacak güzel bir ayna olur.


85 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page