top of page
  • Nilay Atabek, Aytuğ Akarlar

Can Baydar'ın Perspective'inden...


Son zamanlarda "Ateş" şarkısı ile hepimizi heyecanlandıran Can Baydar ile rock dünyasını, solo kariyerini ve merak ettiklerimizi konuştuk!

Perspective: Müzikle tanışmanız ne zaman gerçekleşti? Tam olarak ne zaman bir meslek olarak yapmaya karar verdiniz?


Can Baydar: Ben ilkokuldaydım, ortaokuldaydım, o civarlarda bizim evde devamlı bir müzik çalardı. Türkçe pop müziğin köşe başı olan MFÖ’ler, Barış Manço’lar, Sezen Aksu’lar, Nilüfer’ler, Cem Karaca’lar bizim evde çok dinlenirdi.


Öte yandan babam çok büyük bir The Beatles hayranı. Evde de The Beatles’ın plakları vardı ve onlar beni biraz tetikledi. Aynı zamanda dayım operacıydı ve bir şekilde müziğin içinde buldum kendimi. Daha sonra gitar çalmaya merak sardım. Tam lise yıllarında da grubumuz Gece’yi kurduk, 16-17 yaşlarında birlikte çalmaya başladık. Ben Bilkent Üniversitesi İletişim Bölümünde okudum ama aynı sene Hacettepe Üniversitesi yarı zamanlı gitar bölümünü de kazanmıştım. İkisi bir yıl kadar birlikte devam etti. Ama daha sonra benden klasikçi bir müzisyen olmayacağını fark ettim. Grupla birlikte müzik yapmak bana çok eğlenceli geliyordu.


Daha sonra o dönem Ankara’da çaldığımız bir mekanda beş altı tane de kendi şarkılarımızdan çalıyorduk. Bir süre sonra insanlar kendi şarkılarımızı söylemeye ve eşlik etmeye başlayınca bunu profesyonel olarak yapabileceğimi anladım. Hem çok seviyordum, bunu yaparken kendimi çok iyi hissediyordum hem de karşı taraftan bir dönüş oluyordu. Lise zamanları yavaş yavaş anlamıştım müzisyen olmak istediğimi.



P.: Söz yazarken ilham aldığınız şeyler neler, sürekli ilham alacak bir şeyler buluyor musunuz?


C.B.: Aslında hayatın tamamını dinlemeye çalışıyorum; bir yandan bütün okuduğum, izlediğim, benim dikkatimi çeken her şeyi not alıyorum. Daha sonra bu kişisel bir sözlüğe dönüyor. Sonrasında da bana üzerine bir şeyler yazma dürtüsü hissettirdiği zaman hayat, geri dönüp o yazdığım bütün bir iki yıl boyunca kendimi neye yakın hissediyorsam onların üzerinden geçiyorum, tekrar harmanlıyorum. Orası gerçekten metot gibi çalıştığım bir bölüm.

Müzik yapmak bana kendimi ifade etme alanı tanıyor, kendimi anlamlı hissediyorum bu yolda. Bu yüzden bir süre sonra benim hayatımın bir parçası oldu. Bestecilik yirmi dört saat yapılan bir iş, beyninizin yüzde 0,5’ini devamlı bunun için çalıştırdığınızı düşünün. Sonra bir yerde oturup bir saat içinde hepsini çalıştırıp besteyi yapıyorsun ama gün içerisinde devamlı bir şarkı kovalıyorsun.



P.: Aklınızdaki fikri uygulamadan ya da yeni bir işi hayata geçirmeden önce ilk danıştığınız kişiler kimler, işinizle ilgili kimlerin fikrini çok önemsersiniz?


C.B.: Daha önce bir grubum vardı, Gece, orada her şeyi bir arada karar veriyorduk. Çok uzun zaman grupta birilerinin fikrini sorduğum için artık dışarıdan çok az etkilenmek istiyorum. Solo bir şeyler yapmanın bütün heyecanını, yaratıcılığını bu şekilde daha da tetiklemek istiyorum. Fikrini sorduğum insanlar da müzisyenler olmuyor genellikle. Çünkü işin çok içinde olduğu zaman insan körleşebiliyor. Hiç profesyonel müzikle ilgilenmeyen, sıradan dinleyici arkadaşlarımın fikirlerini daha çok önemsiyorum.



P.: Müzik kariyerinizde dönüm noktası diyebileceğiniz bir olay oldu mu? Bize bahsedebilir misiniz?


C.B.: Birkaç tane önemli şarkı var. Birincisi Orhan Atasoy’un “Gamsız” şarkısını cover’lamıştık, bu şarkı o dönem gruba bir ivme vermişti ve onun hemen akabinde “Ben Öldüm”ü kaydettik. Bu parça bizim en geniş kitlelere hitap ettiğimiz şarkımız oldu ve tam o sürecin sonunda da sevgili Nilüfer ile de “Başıma Gelenler” düetini yaptık. Dönüm noktası olarak bu üç şarkıyı söyleyebilirim. Bu üçünü kaydettiğimizde daha fazla dinleyici kitlesine ulaştık.


P.: “Ateş” şarkısını dinledik ve çok beğendik. Bize biraz şarkının yapım aşamasından bahseder misiniz? Tüm bu süreç nasıl ilerledi? Duygusal dünyanızı söze ve müziğe dökmek sizin için ne ifade ediyor?


C.B.: “Ateş” üç-dört yıldır üzerinde çalıştığım bir şarkıydı. Nakaratı vardı hep, sözlerini değiştiriyordum, değişikler yapıyordum, şarkının a’sı b’si farklıydı ama nakaratı elimde hazırdı. Daha sonra pandemi başladığı anda ben halihazırda stüdyoda bir şarkı üzerinde çalışıyordum ve “Ben kayıt yapmaya devam edeyim yoksa boşluktan delireceğim.” deyip stüdyoda kaldım. Gitaristim Cem Şahin ile birlikte kaydettik. Acayip rock’n roll bir şarkı olmasını istiyordum. Çok yüksek tempolu, aynı zamanda sözlerinden dolayı biraz seksi bir şarkı. Bu tam bir konser şarkısı bunu cayır cayır bir konserde çalmalıyız enerjisi ile kaydettik. Davulları Cenk Güngör, basları Umut Oymak çaldı.


Çok zor bir dönemden geçiyoruz, herkesin enerjisi düşük. Ben şirkete gidip şarkıları dinlettiğim zaman “Ne kadar tempolu ne kadar iyi hissettiriyor.” dediler. Ben de aslında o enerjiyi geçirmek istedim. Biraz rock'n roll, biraz eğlence çünkü çok sıkıldık. Piyasaya çıkan alternatif işlere bakıyorum, hepsinin içinde arabesk bir damar var. Hem rap müzikte hem alternatif rock müzikte, sözlerde anlamsız bir arabesklik var. Bu toplumun çok uzun süredir içinden gelen o enerjiyle ortaya çıkıyor, bundan çok sıkıldım. Tamamen batılı, burasıyla alakası olmayan, kendini beğendirmek için arabesk sulara girmeyen, çok rock’n roll bir şarkı yapmak istedim, bence öyle de oldu.



P.: Bir sanatçı olarak kendinizi üretken hissetmediğiniz zamanlarda üretebilmek için uyguladığınız yöntemler var mı?


C.B.: Yine sanatın kendisi, bol bol okumak, bol bol izlemek, dinlemek… Bana her zaman müziğin kendisi ilham veriyor. Çünkü başka müzisyenlerin ürettiği şeyler size her zaman ilham verebiliyor, kıskanıyorsunuz, öykünüyorsunuz ve bu sizi başka bir yere götürüyor. Ama bazen hiçbir şey üretmemek de güzel bir şey. Çünkü devamlı o mod’da yaşayamazsınız, devamlı hayatınızı o şekilde geçiremezsiniz.



P.: Bir grupta şarkı seslendirmek ve tek başına çalışmak arasındaki en büyük fark nedir sizce, sürekli başka insanlarla çalışmayı özlediğiniz durumlar oluyor mu, tek başına yol almanın en güzel tarafı nedir?


C.B.: Grup çok keyifli hele de Gece gibi müziğin dışında da yakın arkadaşsanız o zaman gerçekten çok güzel çünkü birlikte kayıtlar yapıyorsunuz, konserlere gidiyorsunuz, albümler çıkıyor. Yirmili yaşlarda bence yapılabilecek en güzel şeylerden biri. Ama grup bir yanıyla da hantal bir yapı çünkü herkesin her konu üzerinde hemfikir olması, hayat akışının paralellik göstermesi gerekiyor ve bu grubu yavaşlatabiliyor.


Solo artist olmaksa gerçekten hızlı bir süreç, her şeyi hızlıca yapabilirsiniz, her şey sizin kararınızda ve çok zaman kazandıran bir şey. Ama bazen baskısını daha fazla hissedebiliyorsunuz çünkü bu iş sonuçta insanlara sunduğunuz bir şey, övgüyü de siz alıyorsunuz, eleştiriyi de siz alıyorsunuz ve bunların hepsiyle tek başınıza yüzleşmeniz gerekiyor.

Bir de gruptan çıkıp solo olmanın şöyle bir değişik tarafı var, gruptayken bizim kimseye ihtiyacımız yoktu. Bize bir tane oda verin, amfileri kuralım. Orada her şeyi halledebiliyorduk, ama solo artist olduğunuz zaman doğru insanları bulmalısınız, kendinizi doğru anlatmanız gerekiyor. Ben eskiden grupta çalarken bu kadar sosyal, bu kadar insan ilişkilerine emek veren biri değildim. Ama son bir buçuk iki yıldır özen gösteriyorum. Aslında üzerinde en çok çalıştığım şeylerden birisi insanları dinlemek, insanlara doğru şeyi anlatmak.



P.: Yakın bir zamanda dinleyicilerinizi solo albüm gibi bir sürpriz bekliyor mu?


C.B.: Bekliyor galiba. Ben pandeminin ilk gününden birkaç ay öncesine kadar hep stüdyodaydım. Altı-yedi tane şarkı bitti ve istesek bir albüm çıkartabiliriz şu anda. Ama biraz daha çalışmak istiyorum. Hem iki iki üç şarkı daha eklemek istiyorum hem de biraz daha normalleştiğimiz günlere ulaşmayı umut ediyorum. Aynı zamanda birkaç tane daha single şarkı çıkarmak istiyorum.


Bu single’lar ile yazı kapatırız, bir iki tane daha şarkı yayınladıktan sonra ve yazdan sonra bence bitmiş bir albümümüz olacak elimizde. Bunun için çalışıyorum, çok heyecanlıyım.



P.: Albümde hem tempolu hem de daha sakin parçalar mı bulunacak?


C.B.: Evet, yapmak istediğim şey o çünkü şöyle hissediyorum, eğer ben 15-16 yaşında olsaydım benim ihtiyacım olan enerjiyi şu anki rock sahnesi karşılamıyor olurdu. Benim istediğim, o yaşlarda, 15-16-17 yaşlarında rock müzikten talep ettiğim enerji çok yüksekti. Şu anki Türkiye’de duyduğum rock müzikse bunun yanından bile geçmiyor. O yüzden de istiyorum ki, hızlı şarkılar, yüklü şarkılar, gerçekten tozu dumana katsınlar. Öte yandan ben de büyüyorum, yaş alıyorum, hayata bakış açım değişiyor, zevklerim değişiyor ve bir taraftan da kendi içimden gelen bu yönü de biraz daha akustik enstrümanların kullanıldığı, çok daha down tempo ama içinde modern bir elektronik yapı olan şarkılarla ifade ediyorum. Aslında bu ikisini böyle ayırabiliriz. Ve şu ana kadar kaydettiğim yedi şarkı bu yönde gidiyor albümde. Eğer son anda kafayı yiyip bir oyun havası sokmazsam böyle şeyler üzerinde çalışıyorum, böyle bir albüm olacak.



P: Farklı sanatçılarla iş birlikleri yaparken en dikkat ettiğiniz husus ne oluyor? Şuan düet yapmak istediğiniz bir şarkıcı var mıdır?


C.B: Şu ana kadar hep yakın arkadaşlarım ile birlikte bir üretim ve paylaşım yaptım. Bir tek sevgili Nilüfer ile birlikte yaptığımız “Başıma Gelenler” düeti farklıydı. Nilüfer çocukluğumdan beri hep hayatımda olan, hayran olduğum bir müzisyen. Proje albüm için bir araya geldik. Daha sonra Sıla’ya bir şarkımı verdim. Zaten Sıla ile çok yakın arkadaştık. Birlikte bir dönem konserler de yapmıştık. Daha sonra Koray Candemir’e son yayınladığı “İhtimaller” şarkısını verdim. Fatma Turgut ile “Yangın Yeri” şarkısını birlikte söyledik. Bu insanların hepsi benim yakın arkadaşım olan, etrafımda olan, dostum olan müzisyenler. Onlarla paslaşmak çok keyifli oluyor. Samimi ve kendimi rahat hissettiğim dostlarımla bir şeyler üretmeyi çok isterim. Çünkü bu işi sipariş üstüne yapınca bence samimi olmuyor. Dinleyici onu hemen hissediyor. Sanırım en çok istediğim düetlerden biri Sezen Aksu ile bir şeyler yapmak. Benim için çok önemli bir müzisyen. Onunla bir şeyler yapmak çok çok güzel olurdu. Çocukluğumdan beri hayranı olduğum yabancı müzisyenler var. Onlarla da bir şeyler yapabilecek bir platformda bir araya gelmek beni çok mutlu ederdi. Ama biraz zor çünkü yaşlandılar ve heavy metal grupları var.



P: Hayatınız boyunca yaptığınız onca başarılı şarkı arasından sizin en sevdiğiniz ve en değer verdiğiniz parçanız hangisidir?


C.B: Aslında şöyle oluyor, yeni bir şey ürettiğiniz zaman onun heyecanıyla, hep en çok sevdiğiniz şarkı o oluyor. Bana genelde öyle olur. Yeni bir şarkı kaydederiz, bu çok iyi oldu hepsinden iyi oldu deriz. Öyle hissettirir. Ama sonra üzerinden zaman geçip, geriye dönüp baktığımızda bazıları daha çok öne çıkıyor. Bazen dinleyicilerin bir yere getirdiği şarkılar oluyor ve sizin o şarkıyla ilgili duygularınız o kadar kuvvetli değilse bile bu kadar insanın bir bildiği var demek ki bu diğerlerinden daha iyi diyebiliyorsunuz. Bazen de çok kıyıda köşede kalmış şarkılar sizin için özel kalıyor.

Benim için”İyi Niyetli Bir Gün” albümü baştan sona çok önemli bir albüm. Bu albüm üzerine çok fazla çalıştık, 3 kere kaydettik. Yarım ses bemol kaydedildi ve oradaki bütün albümün yapısı ve dengesi çok hoşuma gidiyor. Bence grubun kaydettiği dört albüm içerisinde en iyisi. Ama dinleyicilerin en çok sevdiği ve en çok geri döndükleri albüm, grubun bir önceki albümü “Gece”. Dediğim gibi bu iki albümü çok önemli buluyorum, ikisini de seviyorum. Şarkı olarak da “Neyin Var” şarkısını severim. Ama konserin enerjisi ile şarkının enerjisi pek tutmuyor. Bizde, konserlerde aslında ya çok derinde bir efkar yaşanmak isteniyor ya da çok yukarıda bir eğlence. Aradaki duyguları bence Türkiye’de müzik dinleyicisi çok fazla yakalayamıyor. “Neyin Var” tam o arada bir şarkı.



P: Alternatif Rock’ın Türkiyedeki yerini ve gelişimini nasıl buluyorsunuz? Bu türde sevdiğiniz kişi ve gruplar nelerdir?

C.B: Aslında sevdiğim çok fazla grup var. Tam olarak rock olmasa da Evdeki Saat, onları çok beğeniyorum. Yüzyüzeyken Konuşuruz’u seviyorum. Bence Kaan çok iyi bir besteci.


Genel olarak bunları seviyorum ama dediğim gibi benim aslında hissettiğim şey, bir şekilde müzik endüstrisinin de çıkarttığı müzik ülkenin enerjisi ile de paralel gidiyor. O benim içimi birazcık kıyıyor. Benim Alternatif Rock’n Roll’dan istediğim şey daha avangart bir agresiflik olabiliyor. Onu pek göremiyorum. Bence ona daha fazla ihtiyaç var. Ama bunun dışında çok güzel Alternatif Pop işler yapılıyor. Rock sahnesinde beni heyecanlandıran bir grup, bence yok. Yani gerçekten rock, sert bir müzikten bahsediyorum. Öyle bir grup da pek kulağıma takılmıyor.



P: Siz günlük hayatınızda ne tür müzikler dinliyorsunuz? Özellikle dünya sanatçılarından olmazsa olmazlarınız nelerdir?


C.B: Bütün klasikleri devamlı dinliyorum. Onlar benim hayatımın artık soundtrack’i gibi oldular. Mutlaka Michael Jackson, Queen, Elvis Presley, The Rolling Stones dinliyorum. Bir yerde mutlaka bunları açarım. Öte yandan benim en çok zevk aldığım ve kendime yakın hisettiğim, Indie Rock kulvarında daha spesifik nokta atışı şeyler dinliyorum. Mesela The Strokes’un son albümünü çok sevdim. MGMT, Vampire Weekend çok seviyorum.


P: Türkiyede müziği iş olarak yapmanın zorlukları nelerdir? Siz bu duruma nasıl bakıyorsunuz?


C.B: Genç arkadaşlara şöyle bir şey söyleyebilirim, gerçekten çok sevmek lazım. Çok sevmediğiniz zaman bu işi yapmak biraz zorlaşabilir. Çünkü benim çok sevgili abim Tarkan Gözübüyük, Pentagram’ın bass gitaristi, söylediği çok güzel bir laf var: “Eğer yapmadan durabiliyorsan dur.” der müzisyenlere. Türkiye’de de biraz öyle. Telif hakları daha yeni yeni oturuyor. Müziğin dijitale dönmesi yine çok daha emekle döneminde. O yüzden zorlukları var. Ama günün sonunda bence sadece müzikle ilgili de değil bence insan gerçekten hep sevdiği şeyi yapmalı mümkünse. Evet, zorlukları var kesinlikle ama ben bir an bile tereddüt etmiyorum. İletişim mezunuyum, bir reklam ajansında çalışamazdım. Sabahtan akşama kadar bir grup insanla birlikte inanmadığım bir ürünü satmak için, pazarlamak için projeler üzerinde çalıştığımı hayal bile edemiyorum.


Sahneye çıkıp şarkı çaldığınız zaman, insanlarla o paylaşımı yaptığınız zaman buna şükrediyorsunuz. Bu dünyanın en güzel şeyi. Ben bunu 16 yaşımdan beri yapıyorum. Biz çalmaya başladığımızda benim bara gitmeye yaşım tutmuyordu. Başka bir şeyi de hayatımda hiç yapmadım. O yüzden de bir iş gibi gelmiyor bana ama baya bir iş.



P: Pandemi sebebiyle birçok sektör etkilendi, bunlardan biri de şüphesiz ki müzik ve eğlence sektörü. Sizin için pandemi ve karantina dönemi nasıl geçti?


C.B: Dediğim gibi ben sabah 9’da evden çıkıp akşam dönen birisi hiç olmadım. O yüzden evde vakit geçirmeyi ve yalnız olmayı severim. Gün içerisinde devamlı aktif olan insanlara göre bence pandemi beni daha az zorluyor. İlk zamanlarında zaten halihazırda stüdyoda kayıt yapıyordum ve o bana çok iyi geldi. Çünkü stüdyodayken günlerin nasıl geçtiği anlaşılmıyor bile. Derinlik sarhoşluğu oluyor zaten, her gün kayıt yapıyorsunuz.


Son birkaç aydır hem “Ateş” çıkacak diye plak şirketi toplantısı, video klip çekimi, başka organizasyonlar, radyolar… Bunları yapmaya başlayınca kendimi bu aralar çok üretken hissetmiyorum. Şimdi daha çok iş tarafını yönetiyorum sürecin. Yine iyi baş ediyorum ama artık tabii biraz sıkıldım. İşimi yapmak istiyorum, konser vermek istiyorum, arkadaşlarımla sosyalleşmeye ihtiyacım var. Ama muhtemelen ben bir iki ay içerisinde tekrar kendi fabrika ayarlarıma geri dönüp, üretmeye çalışmaya geri dönerim.

Ateş şarkısı ile bizleri heyecanlandıran Can Baydar ile rock dünyasını ve solo kariyerini konuştuk!


P: Müzik yapmak isteyen ve müzik yapmak isteyen biz Galatasaray Üniversitesi öğrencilerine ne önerebilirsiniz?


C.B: Eğer müzik hayatınızda profesyonel olarak yer alacaksa o zaman gerçekten müziği ne kadar sevdiğiniz konusunda emin olmaya çalışın. İlk tavsiyem bu olur. Bir de çok fazla müzik dinlemek gerekiyor. Her şeyi dinlemeliler. Olabildiği kadar çok içerik onlara çok iyi gelecektir. Çünkü harika bir okulda okuyorsunuz. Ben hepinizin entelektüel seviyesinin, hayata bakış açısının harika olduğunu düşünüyorum, bunu biliyorum da. Müzisyen tarafınızı tetiklemek için gerçekten devamlı müzik dinlemek bence en önemli şey. Enstrüman çalmak kadar, bir arada çalmak kadar bence müzik dinlemek de en az onlar kadar önemli.


215 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page