top of page
  • Duygu Erdem

Bir Yaratılış Öyküsü “Creation”

Charles Darwin’in en önemli eseri olarak görülen '' türlerin kökeni '' adlı kitabının yazılış sürecini anlatır bu eşsiz film.

Charles Darwin’in en önemli eseri olarak görülen “Türlerin Kökeni” adlı kitabın yazılış sürecini anlatır bu eşsiz film. Duygusal ögeleri bünyesinde barındıran filmin tek eksik yönü belki de kitap hakkında verilen bilgilerin çok da fazla olmamasıdır. Ama bu özellik, kitaba ve içeriğe olan merak duygusunu arttırıp kitabı okumamış olanları okumaya başlatmak için de cazip bir yöntem olarak görülebilir, çünkü doğru yerlerden verilen ilgi çekici bilgilerle filmi izleyen her birey kitabı okumak için yoğun bir arzu duyar.


Paul Bettany, Jennifer Connelly, Martha West, Benedict Cumberbatch, Tobby Jones ve Jeremy Northam gibi saygın ve oldukça yetenekli oyuncuları bünyesinde bulunduran bu film, sırf onlar için bile izlenebilir. Biyografik filmleri seviyorsanız “Creation” kesinlikle izlemeniz gereken bir film.


Geçmişten sahneleri yoğun olarak bünyesinde bulunduran film Charles Darwin’in cesaretini kaybedişini ve yeniden kazanışını gözler önüne sererken aynı zamanda mükemmel bir bilim insanı olan bu adamın canlılara karşı duyduğu büyüleyici tutumu gibi hayran olunası özelliklerini de karşımıza getirir.


Hayatındaki her şeyi bir deney olarak gören Darwin; yeni doğmuş bir bebeği bile itinayla, kırılmasından korktuğu bir mücevhermiş gibi -ki ona göre her canlı mücevherden daha da fazla değerlidir- inceler. Bebeği severken aynı zamanda onunla ilgili yeni öğrendiklerini de not etmekten kaçınmaz ve bunları oldukça değerli bilgiler içeren bir kitaba dönüştürür.

Filmin asıl içeriğine gelecek olursak; Thomas Huxley’in de filmde söylediği gibi din ile bilimin savaşı, Darwin’in tanrıyı öldürdüğü iddiasını barındıran kitabı, kitabın yazılma anında etkili olan kişisel olaylar ama en çok da kendini onun için feda edebilecek kadar sevdiği, uğruna delirme raddesine geldiği kızı Annie’dir.


Her baba gibi Darwin de aşıktır kızı Annie’ye. Bunda Annie’nin ilk çocuk olması ve tabi ki çocukları arasındaki en zekinin o olması ya da Annie’nin babasına olan hayranlığı sonucu onun gibi olmak için verdiği çaba da oldukça büyük bir etken olabilir. Belki de yaşına göre olan olgunluğudur bilinmez ama sonuç olarak Darwin’in favorisidir o. Bu diğer çocuklarını kıskandırsa bile…


Bence filmin en duygusal sahnesi Jennie’nin öyküsü ama en etkileyen sahne onun ölümü ile birleşen Annie’nin ölüm anıydı. Darwin’in çaresizliğiydi sonra. Annie’den sonra uğradığı yıkım, çocuklarından kopuşu, ölmeyi istemesi ve her şeyden vazgeçmesi, yemekten bile. Ama en çok da her yerde Annie’ye dair görüntüler görmesiydi tıpkı bir şizofrenmişçesine.

Darwin’in çocuklarına anlattığı tatlı hikayeler vardır bir de. Onları kendi anıları ile büyütme çabaları. Sonra akla gelen Annie anıları. Onun babasından hikaye isteme biçimi…


“Bana bir hikâye anlatsana

Olur. Ne ile ilgili olsun

Bilmem. Her şey ile ilgili ….

Her şey mi…. Peki öyleyse….”


Peki ya bu tatlı hikayeler içinden Annie’nin favorisi nedir sizce? Evet, doğru bildiniz. Jennie ve onun ölüm öyküsü. Darwin bu hikayeyi çok hüzünlü olduğu için anlatmak istemese de Annie her seferinde hikayenin hüzünlü olmasını sevdiğini, onu ağlattığını söyler ve inatla anlattırır bu anıyı babasına.


“Türlerin Kökeni” adlı kitabı için yazdığı yazılardan vazgeçmek istediğini görürüz bir sahnede de Darwin’in. Bence bunun nedeni ise karısının dindarlığı; ona gerçeği anlatmak istese de karısının ata inancına bağlı kalmak istemesi ve bu yüzden Darwin’i bu düşüncelerinden dolayı suçlamasıdır. Darwin, ona olan aşkı yüzünden çaresiz kalır, Annie dışında bütün çocukları annelerinin öğretileri ile dua eder ve minik birer Hristiyan olurlar.


Bir bilim adamı olan Huxleyi Darwin’in yazılardan vazgeçme isteğine şiddetle karşı çıkar çünkü ona göre zamanında denizde yüzen karideslerin milyonlarca yıl içerisinde kaya kabuklularına dönüştüklerinin kanıtlarını bulunduran yazılar Darwin’in tanrıyı öldürdüğünün de bir kanıtıdır aslında. Bu yüzden de heba olmamalıdır bu yazılar. Tüm insanlık görmelidir bunu. Kilisenin kandırmacalarından kurtulmalıdır herkes. Bu yazıyı bu kadar ilerletmişken ve bu kadar bilgiyi kanıtlamışken, girdiği yıkım yüzünden Darwin’in vazgeçmesine sinir olur Huxley. Haklıdır da bence. Zaten Darwin’in de sonradan ona bu yüzden minnettar olduğu görülür filmde.


Ciddi bir hastalığın pençesinde olan Darwin kitabın 250 sayfasını yazmışken bu konuyu sadece 20 sayfa ile anlatan bir yazının yazılıp kendisine postalanması sonucu çıldırır. Zaten yazmak için çok cesareti kalmamışken iyice yıkılır ve deneylerini sürdürdüğü barakasını yıkmaya çalışır. Hastalığının tetiklenmesi ile bayılan Darwin ölmeyi iyice aklına koymuştur. Hastalığının tedavisi olan su kürünün asıl yapıldığı yere gitmek de istememektedir. Fakat yakın arkadaşının gelip cesaret vermesi ile hem yaşamak, hem de kitabı tamamlamak için ümidi geri gelir.

Uzun uğraşlar sonucu Darwin’in vücudu iyileşir iyileşmesine ama beyni hala hastalıklıdır. Temizlenmesi ise tamamen kendi isteğine bağlıdır. Bunun için de adımlar atar. Aralarında büyük bir uçurum olan karısından başlayarak temizler beynini. İyileşir, temizlenir, biri dışında tüm baskılardan arınır: Karısının aşırı inancı ile onun bu yazı ve düşüncesi üzerine yaptığı baskı, isteksizlik, karşı çıkma… Ama Darwin bunu da çözecektir ileride. Kitabı bitirip karısına uzatacak ve “Bununla ne yapmak istediğine sen karar ver. İster yayımlat istersen yok et ama ne yapacaksan yap ilk olarak oku. Lütfen.” diyecektir. Bu etkileyici kitabı okuyan karısı minik bir kandırmaca ile yayımlatacaktır kitabı. Ve film eşinin şu repliği ile son bulacaktır: “Sonunda beni de suçuna ortak ettin. Tanrı ikimizi de affetsin.”


159 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page