top of page
  • Fatih Donat

Yeni Sayfa

"Yazdıklarına yüklediği anlamı kimseler anlamayacak ve anlatmak istediğini veremeyecekti..."

Masasının üstüne henüz satın aldığı defteri ve uzun süredir kullandığı kalemi bıraktı. Bir bardak su alıp tekrar masanın önünde dikilmeye başladı. Defteri dikkatlice inceliyordu. Alırken ilgisini hiç çekmeyen ayrıntıları fark etmeye başladı. Neden almıştı ki defteri? Sandalyeyi çekip oturdu.

Kalınca bir kapağı vardı. Ahşabı andırsa da muhtemelen sert bir mukavvadan yapılmıştı. Koyu ahşap renkli kapağın üzerinde sanki rastgele çizilmiş gibi rengarenk çizgiler dolaşıyordu. Kapağın üzerinde parmaklarını gezdirdi, dokusu yıpranmış bir yaprağın üzerindeki ince tüyleri andıran his veriyordu. Bu deftere bir şeyler karalamalıydı ama ne?

Kapağını dikkatlice kaldırıp arkasına alırken sayfaları birbirine bağlayan sayfaların kenarına yılan misali dolanan tele dikkat etti. Deftere herhangi bir zarar vermek istemiyordu. İlk sayfa ile karşı karşıyaydı. Bembeyaz ve çizgisiz kağıda kalemiyle dokundu. Ama daha sonra kağıdı kirlettiğini düşündü ve saçma bir şekilde vicdan azabı çekti. Sayfayı koparıp attı.

Yeni bir sayfa karşısındaydı ve içindeki bir şeyler karalama duygusuna engel olamıyordu. Önce günlük yazmayı düşündü. Her gününü buraya cümle cümle işleyebilirdi. Günlerinin güzelliklerini veya çirkinliklerini, heyecanlarını veya sıkılmışlıklarını, mutluluklarını veya üzüntülerini, arkadaşlarını veya düşmanlarını, aşklarını veya nefretlerini burada ölümsüzleştirebilir ve de sonrasında tekrar tekrar okuyup bunları hatırlayabilirdi. Sağ üst köşeye tarihi attı: ”23 Eylül 2019 Pazartesi” Nasıl başlamalıydı? Sevgili günlük diyerek mi?

“Bugünden beklediğim verimi almak için erken uyanmak istemiştim lakin geceleyin beni rahat bırakmayan hayallere takılı kalmam nedeniyle istediğim saatte uyuyamadım ve dolayısıyla uyanamadım. Her şeye rağmen güzel bir kahvaltının günümü toparlamama yeteceğini düşünerekten mutfağa geçtim. Suları kesmişler haberim yoktu fakat dünden uyardıklarını hatırladım. Aynı şekilde ocağın taşı da kırıldığından çaresizce kahvaltıdan vazgeçtim. Dışarıda taptaze simit eşliğinde bir şeyler atıştırabilirdim. En sevdiğim ayakkabımı giye” cümlesini tamamlamadan vazgeçti. Çünkü her zaman güzel bir şey yapma umuduyla başlayan kelimeleri başaramamasıyla bitiyordu. Yazacaklarını düşündü ve hep çabalamalar olduğunu gördü. Hiçbir cümlesi başladığı amacıyla bitmeyecekti. Hep ona karşı gelen engeller vardı. Sayfayı koparıp attı.

Günlük fikrinden vazgeçti. Düşüncelerinle özgür olacağı denemeler yazabilirdi. Kimseler de düşüncelerini görmezdi. Tamamen içindekileri kusmak istiyordu. Belki onun için bir haykırış olabilirdi. “Kimi zaman aklımın içindeki düşüncelerin sohbetine engel olamıyorum. Özellikle yatmadan hemen önce ışıkları kapadığım kafamı yastığa dayayıp yorganı üzerime çektikten sonraki zamanlar. Karanlıkta ve sessizlikle düşüncelerimle baş başa kalıyorum. Kafamı ne tarafa çevirirsem çevireyim hep oradalar ve asla kurtulamıyorum. Beni rahatsız ediyorlar çoğu zaman. Üzüyorlar genellikle, hiç istemediğim cümleler kuruyorlar. Onlarla sohbet etmek istemiyorum. Düşüncelerimin boğazını sıkarak nefeslerini kesmek istiyorum yoksa onlar beni öldürecek. Düşüncelerim yüzünden kendimi duyamıyorum.” Noktayı koyduktan sonra yazdıklarını okudu. Ne anlatmak istediğinin kendi bile farkında değildi. Sayfayı koparıp attı.

Güzel cümleler kurmak istiyordu. Masal yazabilir ve bu masallarla çocukları mutlu edebilirdi. Defterine kendi mutlu masallarını yazabilirdi. “Gecelerin aylar gündüzlerin ise yıllarca sürdüğü zamanlarda, mevsimlerin hep yaz ama denizlerin soğuk olduğu zamanlarda, hayvanların konuştuğu bitkilerin fısıldadığı zamanlarda, develerin mutlu cücelerin hep şarkı söylediği zamanlarda üç dağ ve bir gölün ortasında bulunan bir kasaba varmış. Bu kasabada güzeller güzeli bir prenses on iki muhafızı ve dört hizmetkarı yaşarmış zira onun pek de iyiliğini istemeyen onu kıskanan kötü bir ejderha varmış.” Masalına aslında istediği gibi giriş yapmasına rağmen sonu kafasında hep kötü bittiği için yazmayı bıraktı. Ne yaparsa yapsın masalın sonunda ejderhanın kahkahasını duyuyordu. Vazgeçti. Sayfayı koparıp attı.

Olmuyor. Yazdıklarından hep vazgeçiyor. Aslında bir karar kılıp devam etse belki sayfalar dolacak ama sayfaları tek tek koparıyor. Ne kadar da güzelce ve narince kapağı kaldırmıştı oysa. Masadan kalkıp kül tablasını aldı. Bir şiir yazabilir miyim diye düşündü. Tekrar oturup sigarasını yaktı. Küller havaya dağıldı ve kağıda düştü. Eliyle itmeye çalışınca kağıda daha da bulaştı. Sayfayı koparıp attı.

“Hayalinle sarılıyorum/ Rüyalarımda yaşıyorum/ Düşlerinle uyanıyorum/ Hikayeler yazıyorum/ Yazıyorum yazıyorum / Gerçekleşmeyecek biliyorum/ Ama düşüncelerimle nefes alıyorum” nedense yazdıkları hoşuna gitmedi. Bir sayfa çevirdi. Aylar önce rafa kaldırdığı kağıdını aldı oraya da bir şeyler karalamıştı. Onu da defterine yazmaya başladı. “Gözlerinde şiirler/ Kirpiklerinde hikayeler/ kokunda masallar/ Gülüşünde şarkılar saklı” yazmayı bir anda bıraktı. Devam edemiyordu zira hatırlamakta güçlük çekiyordu. Sonra devam ederim diye düşünüp yeni sayfa açtı. “Özlemin çöktü yine aniden/ Yerime çakıldım kalkamıyorum/ Yeter bu kadar, istiyorum ki gitsin/ Özgürce koşmak istiyorum” Yeni bir sayfaya geçti. “Sana duyduğum bu his sevgi mi aşk mı/ Yoksa bir takıntı, çaresiz bir saplantı mı/ Verecek bir cevabım yok/ Özlemek nedir ki/ O kadar uzun zaman oldu ki/ Kavuşmak nedir bilmiyorum” sayfaları çevirip çevirip okudu. Sigarasını unutmuştu. Kısa bir dalgınlıktan sonra vazgeçti. Bütün sayfaları koparıp attı.

Belki de hikaye yazmalıydı. Hem de sayfalarca süren bir hikaye. Belki arkadaşlarına okuturdu. Bu fikri sevdi ama duraksadı. Bir sayfa daha yırtmak istemiyordu. Ama yeniden neden demesin ki? Sonuçta onun defteri istediğini yazar sevmese yırtabilirdi. Ona kim engel olabilirdi ki?

“Yağmur çiselemeye henüz başlamış, rüzgar yaprakları inceden sarsarken uğultusu kulaklara ulaşmıştı. Sokak lambalarının dalların arasından aydınlattığı caddede adımlarını hızlandırırken birkaç insana çarptı. Kafasını yerden ayırmayaraktan sessizce “pardon” dedi. Çok ama çok üşüyor, montunun iki yakasını birbirine yakın tutsa da üşümesine engel olamadı. İçtiği acı kahvenin çarpıntısına karşı çıkamadı sanki içerisinde durduramadığı bir heyecan vardı. Bunlar bir yana asıl sorunu kafasının içinde durduramadığı seslerdi. Kafasının içindeki konuşmaları önleyemedi. Gerçekten birileri konuşuyor muydu yoksa hepsi kafasının içinde miydi? Gözlerini korkak ve kaçamak bir şekilde etrafta gezdirdi.”

Sigarasını kül tablasına yavaşça basarken yazdıklarına göz gezdirdi. Hikayesinin nereye gittiğini anlamadı. Birkaç cümle daha yazmak istemiyordu artık. Yazmaya çalıştı ama beceremedi, cümleleri birbirine dolaşmıştı. Kim okuyacak ki bunları diye düşündü. Yazdıklarına yüklediği anlamı kimseler anlamayacak ve anlatmak istediğini veremeyecekti. Bütün sayfaları koparıp attı.

Bir sigara daha yakıp derin bir nefes aldı. Mektup yazmaya karar verdi, kime olduğu önemsiz. Nasıl başlamalıydı. “ Çocuk,” yazdı ilkin ve devam etti.

“İçinde bulunduğun şu zamanlarda dertlerinin arasında yapayalnız kaldığını düşünüyorsun değil mi? Peki bundan yaklaşık yedi yıl önceki halini hatırlar mısın? Artık kenara çekilip akıp geçen yaşamına uzaktan bakmayı denemelisin. İpin ucunu bir bulsan yumağı çözeceksin. Bu üzüldüğün durumlar var ya çocuk, bunlara çok güleceksin. Bunların en az yarısıyla bolca dalga geçecek, kahkahalarla hatırlayacaksın. Kendine haksızlık ettiğini düşüneceksin, sana haksızlık edildiğini göreceksin. Bunların yaşanmasına neden izin verdiğini anlamayacaksın. Şu an itibariyle anlamasan da çocuk, anlayacaksın. Anlamazsan da sana zorla anlatacaklar.”

Mektubun tamamını yazdı. Tekrar tekrar okudu. Sigarasından son bir nefes aldı. Gözleri hafiften dolmuştu. Bu yazdıkları kimeydi, bu mektup kimin içindi? Her şeyin farkında olmasına rağmen idrak etmesi için hazır mı değildi? Yanağından süzülen yaşı elinin üstüyle sildi dişlerini sıktı. Kendisine sinirlendi. Sayfayı koparıp attı.

Ne yazarsa yazsın beğenmiyor veyahut istediği sonla bitiremiyordu. Defterine baktı. Defterin neredeyse yarısını koparmıştı. Önünde yine tertemiz bir sayfa vardı lakin kalemi bırakmıştı artık. Yazdıklarının hepsi yırtılıp gitmişti, kelimelerinden cümlelerinden eser yoktu, karalanmış sayfaları unutmuştu bile fakat kopardığı tüm sayfaların kenar pislikleri defterin telinde kenarda kalmıştı, birikmişti.

Teldeki tüm kağıt pisliklerini çöpe attı sonradan tekrardan kalemi eline aldı.

(Başlayan tüm yazıların devamı için donattan.com)

21 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page