top of page
  • Sena Öndün

Sinemanın Provokatif Ruhu: David Lynch

Halihazırda 2017’yi “Lynch yılı” ilan etmişken filmlerinin pek çoğu anlaşılmaz bulunanve çokça tartışılan, sinemanın en provokatif ve sansasyonel işlerine imza atan büyük yönetmen David Lynch’i biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Lynch 20 Ocak 1946’da ABD’nin Missoula kasabasında dünyaya geldi. Babasının işi dolayısıyla çocukluğu pek çok değişik eyalette geçti. Okula karşı inanılmaz güçlü bir nefret duyan Lynch’e göre okul gençlere karşı işlenmiş bir suçtu ve özgürlüğü yok ediyordu. Hayat okul dışında her şeyde; insanlar, ilişkiler, aşk ve dans partilerindeydi. Okula olan nefretine rağmen arkadaşları arasında popüler bir çocuktu, genç yaşta alkole ve sigaraya başlamıştı ailesiyle işler yolunda gitmiyordu. O sıralarda hayatında tutkuyla bağlı olduğu tek şey resim çizmekti, her şeyi bırakıp sadece resim çizmek istiyordu ve bir arkadaşının ressam olan babasıyla tanışınca her şey Lynch için değişmişti. David Lynch hayatındaki bu dönüm noktasını şöyle anlatır: “O an resim çizmenin bir iş olarak yapılabileceğini anladım ve destansı bir andı.” Daha sonra Boston Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Fakat 1 sene sonra akademinin ona hiçbir şekilde ilham vermediğini öne sürerek okulu bıraktı ve arkadaşı Jack Fish’le 3 yıllık bir Avrupa gezisi planladı. Planlarına göre çalışmalarına Avrupa’da devam edecek ve sanatçı Oskar Kokoschka’dan eğitim alacaklardır fakat 15 gün sonra David ve Jack Amerika’ya geri döndüler.

Döndüğünde David Philadelphia’ya taşınmaya karar verdi ve Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisine başvurusunu yaptı. Pennsylvania’yı Boston’a tercih etmesini ise şöyle açıklar : “O zamanlar Philadelphia’da gerçekten çok yetenekli ve ciddi sanatçılar vardı, herkes birbirini etkiliyordu ve gerçekten güzel zamanlardı.” O sıralarda okul arkadaşı Peggy Reavey’yle ilişkisi başladı ve 1967’de evlendiler. 1 yıl sonra kızları Jennifer dünyaya geldi. O sıralarda Philadelphia’nın suç oranı yüksek fakir bir mahallesine taşındılar. Lynch hayatının o yıllarını şöyle anlatır: “Hayat ucuzdu, ama şehir korkutucuydu. Aşağı sokakta bir çocuk vurulmuştu, evimiz iki kere soyulmuş, arabamız çalınmış ve evimizin camları kırılmıştı. Taşınmamızın daha üçüncü günü evimize hırsız girdi. Her yerde şiddet, korku ve pislik vardı. Yine de bütün hayatımda beni en çok etkileyen şey o şehirdi.”

Bir gün akademide tek başına çalışıp resim yaparken resimlerinin hareket ettiğini düşündü, bu David’in hayatındaki dönüm noktalarından biriydi .1967 yılında Pennyslyvania Sanat Akademisine devam ederken ilk kısa filmi “Six Men Getting Sick (Six Times)” ı çekti. İkinci kısa filmi “The Alphabet”i çekerken o sıralar henüz yeni kurulan Amerikan Film Enstitüsünün genç sinemacılar için yaptığı yarışmadan haberi oldu ve filminin bir kopyasıyla yeni projesi “The Grandmother”ın senaryosunu yarışmaya gönderdi. Yarışmanın sonucunda Lynch kazananlar arasındaydı. Enstitü filmini çekmesi için finansal destek vermeyi kabul etti ve David’e okul hayatına Amerikan Film Enstitüsünün Los Angeles'taki konservatuarında devam etmesi teklifini sundular.1971 yılında David ailesiyle birlikte Los Angeles’a taşınmıştı.

Lynch burada Gardenback isimli projesine başladı fakat sürekli senaryoya yapılan müdahalelerden bıkarak okulu bırakmaya karar verdi. Dekan Frank Daniel, David’in en iyi öğrencilerden biri olduğuna inanıyordu ve ondan bu kararını tekrar gözden geçirmesini istedi. Lynch kimsenin müdahalesi olmadan kendi projesini oluşturmak koşuluyla bu teklifi onayladı ve yeni projesi “Eraserhead” üzerine çalışmaya başladı. Çekimler sırasında yaşanan maddi problemlerden ötürü film çekimleri sürekli aksadı ve yaklaşık 5 yıl gibi bir sürenin sonunda Lynch filmi tamamlayabildi. Filmin Cannes film Festivalinde gösterilmesi için uğraşıldı fakat film kimileri tarafından beğenilirken kimileri tarafından berbat bulundu ve gösterilmedi. New York Film Festivalinin de filmi göstermeyi reddetmesine karşın film Los Angeles Film Festivalinde gösterildi ve kısa bir sürede popüler oldu hatta 1970’lerin en iyi “Gece yarısı Filmleri” arasında gösterildi. Günümüzün kült filmlerinden biri olan “Eraserhead” sevilen yönetmen ve yapımcı Stanley Kubrick’in en sevdiği filmler arasındadır ve söylentilere göre filmdeki bebeğin nasıl yapıldığını Lynch’e defalarca sormuş ve hatta para teklif etmiş olmasına rağmen cevap alamamıştır.

İlk uzun metraj filminin elde ettiği başarı üzerine Lynch hemen yeni projesinin senaryosu üzerine çalışmaya başlar fakat yeni ve çılgın projesine finansman bulmanın zor olacağını anlar ve başkası tarafından yazılmış bir filmi yönetmeye karar verir. Chris de Vore ve Eric Bergren tarafından yazılan, başrollerinde Anthony Hopkins ve John Hurt’un oynadığı “The Elephant Man” 1980’de vizyona girer. “The Elephant Man” beraberinde César Ödüllerinde En İyi Yabancı Film ödülü de olmak üzere 10 ödül ve 22 adaylık getirerek büyük bir ticari başarı elde eder. ‘. Filminin elde ettiği başarının ardından George Lucas Star Wars üçlemesinin üçüncü filmi ‘Return of the Jedi’ı yönetmesi için Lynch’e teklif götürür fakat Lynch teklifi kabul etmez. Bundan kısa bir süre sonra Frank Herbert’ın başarılı bilim kurgu romanı Dune’u sinemaya uyarlamasını için teklif alır ve kabul eder. Film çok yüksek bir bütçeyle çekilir fakat seyirci tarafından çok beğenilmez. Lynch dekor ve kostümlerde yarattığı başarıyı ne yazık ki senaryoda gösterememiştir ve film bir hayal kırıklığı olur. 1986’da “Blue Velvet” vizyona girer. Film ön izlemeler sırasında izleyici tarafından hiç beğenilmez fakat eleştirmenler ve seyirciler arasındaki tartışmalar Lynch’in ana akım tarafından tanınmasında etkili olur, film Lynch’e ikinci En İyi Yönetmen Oscar adaylığını getirir. O yıl aynı kategoride yarıştığı Woody Allen film için “Bu yıl izlediğim en iyi filmdi.” der. İlerleyen yıllarda TV dizisi “Twin Peaks” i yaratır. Destansı ve ucu açık bir final bölümüyle dizi 2 yıl sonra ekranlara veda eder. Yine bu sıralarda üzerinde çalıştığı yeni projesi “Wild at Heart” 1990 yılında Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülünü alır. 1997 yılında yönettiği "Lost Highway" eleştirmenler tarafından farklı yorumlar alır ve ticari bir başarı elde edemez. Daha sonra yöneteceği “The Straight Story” sektördeki pek çokları için şok edicidir : film gizem, şiddet, küfür ve cinsel öğeler içermez yani Lynch tarzına çok uzaktır. 2001 yılında çektiği “Mulholland Drive” filmiyle Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü kazanır ve film 2016 yılında BBC tarafından 21. Yüzyılın En İyi Filmi seçilir. 2006 yılında son filmi “Inland Empire” vizyona girer. Uzun bir aradan sonra 2016 yılında hayatının anlatıldığı “David Lynch:The Art Life” isimli belgeselle karşımıza çıkar ve Mayıs 2017’de “Twin Peaks”in 25 yıl sonra gelen heyecanla beklediğimiz yeni sezonuyla tekrar seyirci karşısına çıkacak.

32 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page