top of page
  • Ilgın Nehir Ağca, Irmak İshakoğlu

Yeni Nesil Oyuncu: Boran Kuzum

Son zamanların parlayan yıldızı, gerek tiyatro gerek dizilerdeki etkileyici oyunculuğuyla gönlümüzde taht kuran, yetenekli olduğu kadar kibar ve mütevazi Boran Kuzum’la çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik…

Perspective: Çok hızlı bir şekilde oyunculuk kariyerinizde ivme kazandınız, başarılı ve tanınan bir oyuncu oldunuz. Bu durum hayatınızdaki dengeleri sarstı mı?

Boran Kuzum: Çok teşekkür ederim. Hayatımda dengeler sarsılmadı; göz önünde olma durumuna, gözlerin sende olduğunu hissetmeye, fotoğraflarının çekilmesine zamanla alışıyorsun. Ben hâlâ istediğim gibi yaşıyorum. Mesleğimi insanlar için yapıyorum ama hayatımı kendim için yaşıyorum. Öbür türlüsü çok zor olur.

P: Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

BK: Konservatuarın ilk senesi görüşmelere gitmeye başladım. Bizim öğrendiğimiz bilgiler kuramsal olmadığı için pratiğe dökülmesi gerekiyordu. Okulda her hafta pratik yapıp sahneye çıkıyorduk ama okul yine de bir prova alanından öteye gidemiyordu. 3. Sınıfta yurt dışında eğitim almayı çok istiyordum. Okuldan bir kişi gönderiyorlardı, ben kazandım. İskoçya’ya gitmeyi planlıyordum. Tam bu sıralar kendimle ilgili, oyunculukla ilgili bir şeyleri keşfetmeye başladığım bir döneme girdim. Kendime dair bu farkındalığı gördükten sonra keşfettiğim şeyin üzerine gidip burada kalma kararı aldım. İyi ki de kalmışım.

P: Rollerinizi seçerken dikkat ettiğiniz kriterler nelerdir?


BK: Karakter olarak o hikayenin bir parçasısın sadece, o yüzden hikaye bir bütün olarak önem taşıyor. Çok güzel yazılmış bir karakterin zayıf bir hikaye örgüsünü de tercih etmek istemem. Öncelikle hikayeyi sonra karakteri seçerim.


P: Bir projede beraber çalışacağınız oyuncuları siz belirleyecek olsanız kimlerle çalışmak isterdiniz?


BK: Ülkemizde en çok beraber oynamak istediğim isim Hümeyra. Onun dışında konservatuardan dört seneyi birlikte geçirdiğimiz çok yakın üç arkadaşım var. Birbirimizin oyun alanını çok iyi bildiğimiz için onlarla çalışmak isterdim.


P: Oynadığınız karakterlerden “Evet, bu karakter bana bir şeyler öğretti, hayata bakış açımı değiştirdi.” dediğiniz biri oldu mu?


BK: Hepsi bana bir şeyler öğretti. Sevmeyerek yaptığımız işler de oluyor ister istemez ama onlar da bize çok şey öğretiyor. Geriye dönüp baktığımda hepsi benim hem kişisel hem mesleki gelişimimde etkisi olan basamaklardı. Hepsi bir şekilde dönüştürdü beni.


P: İlk set veya prova gününüzde nasıl hissediyorsunuz, nasıl hazırlanıyorsunuz?


BK: Çok heyecanlı hissediyorum. Önceki gün genelde uyuyamıyorum. İlk sahne günü olmasına da gerek yok, her oyun öncesinde aynı heyecanı hissediyorum. Bu heyecan hiç bitmiyor, bitmesin de zaten onu yaşamak ayrı güzel. Hazırlanmak için ise özel olarak yaptığım bir şey yok. Ne kadar hazırlanırsan daha çok heyecanlanırsın. Çok normal bir günmüş gibi kalkıyorum, kahvaltımı ediyorum, kahvemi içiyorum.


P: Şu ana kadar içinde yer almaktan en keyif aldığınız proje hangisiydi?


BK: Laf olsun diye söylemiyorum hepsi gerçekten güzeldi ama ''Muhteşem Yüzyıl Kösem''de çok başka bir haz yaşamıştım çünkü o set benim için profesyonelliğe geçişin ilk adımıydı. Dekor olsun, kostümler olsun, oynadığım karakter olsun hepsi çok büyülüydü. Ayrıca tarihe, Osmanlı tarihine ilgi duyuyor olmam, projeden daha çok keyif almamı sağlamıştı.


P: Yurt dışı ya da yurt içinde keşke bunda yer alsaydım dediğiniz bir dizi/film oldu mu?


BK: Çok fazla var. Özellikle “Sonbahar”ı çok severim çünkü o beni bu mesleği yapmayı ilk düşündüren filmdir. O filmde Onur Saylak'ın rolünü oynamayı çok isterdim.


P: Size göre bir aktörün rolü için yapabileceklerinin bir sınırı olmalı mıdır?


BK: Evet. Bir oyuncu her rolü oynayabilmeli ama bu özgürlüğünün içinde bir sınırı da olmalı. Hangi rolü oynayıp oynamayacağı şeklinde bir sınır değil, oyun alanıyla ilgili bir durum. Her zaman rolünü fazla oynamak da doğru değil, oyuncu kendini dengeleyebilmeli.

P: Sizce bir oyuncu olarak toplumda bir göreviniz var mı?

BK: Var tabii ki. Sanat ve eğlence sektörünü çok fazla birbirine karıştırmamak lazım. Sanat alanlarının hepsi bir yandan eğlence sektörüne hizmet ediyor ama işin eğitimini aldığımız, sanat dediğimiz kısmı ayrı. Ben oyuncu olarak insanlara başka bir pencereden bakabilmeyi göstermeye çabalıyorum. Bir sürü karakter canlandırıyoruz, bir sürü hikaye anlatıyoruz. Bu hikayelerin sonucunda bir kişide bile bir fikir oluşuyorsa bu benim için mesleğimde yeterli bir tatmin. Benim bakış açıma göre bir karakteri oynadığım zaman o karakterin kendi hayatımda ne pencereler açtığından çok insanların hayatında ne pencereler açtığı önemli.

P: Zorlu PSM’de sergilenen “Martı” oyununda başarılı bir performans sergiledikten sonra ekranlardan uzaklaşıp tiyatroya odaklanmayı düşündünüz mü?

BK: Aksine ikisinin birbirini çok güzel beslediğini düşündüm. O sene tiyatro yapmasaydım o kadar göz önünde olmak ve bunu bir ekran arkasından yaşamak çok daha zorlayıcı olurdu ancak tiyatro insanlarla yüz yüze gelmemi meşrulaştıran bir durum yarattı. Bu sebeple ikisini beraber ilerletmeyi düşünsem de şuan bunu uygulayamıyorum.

P:“Vatanım Sensin”de canlandırdığınız Leon karakteri, dizinin başından sonuna kadar olağanüstü gelişme kat eden bir karakter oldu. Dizi başında belki de sevilmezken dizinin sonunda herkes tarafından sahiplenilen ve sevilen bir karakter haline geldi. Buna katkı sağlayan en önemli şeylerden bir tanesi klasik düşman askeri tiplemesinin arkasında yatan derin kişilikli bir karakter olmasıydı. Sizin Leon hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

BK: Aslında bu hayatımızda karşılaştığımız bütün insanlar için geçerli bir şey diye düşünüyorum. Birini görürsün onun hakkında bir fikir sahibi olursun. Onun hakkında fikir sahibi olma sebepleri onun dışına yaydığı enerjidir. Onun dışarıdan nasıl göründüğüdür. Senin onu nasıl gördüğündür. Sonra tanımaya başladığın zaman kafandaki fikirler biraz değişir ya da şekil alır. Burada da aslında öyle bir durum vardı. Leon önce çok figür olarak sunuldu seyirciye: İzmir’i işgal eden bir kumandanın oğlu ve kibirli görünümlü bir çocuk. İç dünyasını bilmiyorduk, sadece dıştan bu figürü, karakterin kabuğunu görüyorduk. O kabuk yavaş yavaş açılmaya başlayınca daha doğrusu karakter farklı yönlerini göstermeye başladıkça insanlar onu anlamaya başladı.

P: Netflix’in ilk Türk orjinal dizisi “Hakan: Muhafız”ın 2. sezonunda yer alacağınız haberini almış bulunuyoruz. Netflix ve proje hakkında ne düşünüyorsunuz?

BK: Öncelikle çok heyecanlandığım bir proje çünkü ülkemizin geneline baktığınız zaman oynama şansınızın çok yaratılamayacağı rollerden birini oynuyorum. Oldukça değişik bir rol olması benim için çok keyifli oldu. Netflix’in şöyle bir güzelliği var: Dünyanın her yerinde farklı farklı diziler yaptırıyorlar. Hepsini izleme şansına sahibiz. İtalya’da yapılan, Almanya’da yapılan dizileri aynı anda izleyebiliyoruz. Hepsinin çok farklı sanat yönetimi, oyunculukları var. Hepsini teker teker görebiliyoruz. Benim oynadığım iş de aynı hâletin içine girecek ve başka insanlar da bunu görebilecek. Bu çok güzel bir durum bence: Milyonlarca insana sadece bir tık uzakta olmak. Ne olursa olsun ne kadar fazla insana ulaşırsan o kadar mutlu oluyorsun. Bir de tabii ki çalışma şartları olarak çok daha düzgün. Sete gittiğiniz zaman kaçta çıkacağınızı biliyorsunuz. O sahnenin hangi saatler arasında çekileceğini bile biliyorsunuz.

P: “Muhteşem Yüzyıl Kösem” ve “Vatanım Sensin” gibi tarihten ilham alınarak kurgulanmış dizilerde rol aldınız. Bu dizilere hazırlanırken nelere dikkat ettiniz?

BK: İlk dizim 70’lerde geçiyordu. Öncelikle 70’leri, daha yakın bir tarih olduğu için birebir sağ-sol muhabbetlerini yaşayan aile fertlerimden dinleme şansım oldu. Tarihe genel olarak ilgim olmasının avantajıyla “Muhteşem Yüzyıl Kösem”e hazırlanırken Osmanlı tarihine ve karaktere iyice çalışma fırsatım oldu. Gerçek bir karaktere can vermek çok daha keyifli ve daha sorumluluk getiren bir deneyimdi. “Vatanım Sensin”de de aynı şekilde oldu. Verilen belgesellerden, kitaplardan, romanlardan yola çıkarak dönemi kavramaya çalıştım.

P: Son zamanlarda Türkiye’deki dizi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

BK: İnanın bilmiyorum. Son zamanlarda takip edemediğim için dizi sektörü hakkında gerçekten bir fikrim yok. Okul bittikten sonra 4 sene aktif olarak çalıştım. Hep bir işe girdim. Bu ara her şeyden uzaklaştığım bir süreç yaşıyorum. Benim aktif çalıştığım zamandan bu zamana çok fazla bir değişim olmadığını düşünüyorum. Yanlış olan bir sistem söz konusu bence ve bu sistem içinde reytingin kime, neye göre ölçüldüğünü bile bilmiyoruz. Çok beylik laflar etmek istemiyorum hakim olmadığım için ama umarım şu anki “sistem” toparlanmaya doğru gider.

1.346 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page