top of page
  • Cemre Baltalı

Alplerin Flipbook'u: Bernina Express

Good morning ladies and gentlemen. The freedom of the mountains, the “joie de vivre” of the south. The Bernina Express provides a link between both. It combines the cool beauty of the alps with the warm charm of Italy, mixing truly impressive natural landscapes with the rich millennial cultural history of te Grisons/Grübünden region. Welcome to the Bernnina Express.

İşte bu anonsla başladı Bernina Express yolculuğum. İsviçre’nin, tarihi taş devrine kadar uzanan vadi kasabası Chur’dan, İtalya-İsviçre sınırında dağlarla çevrili küçük bir şehir olan Tirano’ya kadar 4 saat süren bu yolculukta toplam 122 kilometrelik demiryolu boyunca 55 tünelden, 196 köprü ve viyadükten geçerek bir mühendislik başyapıtı olarak nitelendirilen ve aynı zamanda UNESCO dünya mirası listesinde olan bir rotayı uzun kırmızı bir trenin vagonlarından birinde tamamladığımda, bu yolculuğu yazıya dökmem gerektiğine karar vermiştim.

Tren yolculuklarını hep sevmişimdir. Çünkü tren yolculukları; trenin kalp atışı gibi düşündüğüm, zaman zaman yavaşlayıp hızlanan o ritmik sesle, sıkılmayacağınız kadar hızlı fakat fotoğraf çekebileceğiniz kadar yavaş akan o manzaralarla, art arda tanık olduğunuz görüntüleri ve siz önünden geçmeden bir an önce ne olduğunu bilmediğiniz ve bir an sonra ne olacağını da bilemeyeceğiniz kesitleri birleştirerek zihninizde bir flipbookoluşturmak gibi geliyor bana.

Ülkemizde atık trenle bir yerden bir yere gitme keyfine pek sahip olamasak da Avrupa’da tren oldukça kullanışlı ve avantajlı bir seyahat seçeneği ve ben de az önce anlattığım sebeplerden ötürü Avrupa ülkelerindeki şehirlerarası seyahatlerimde en çok treni tercih ederim. Trenin şehirlerarası bir ulaşım aracı olarak kullanmanın yanı sıra bir de demiryolundan başka bir insan müdahalesi olmayan, tren dışında bir şekilde ulaşamayacağınız yerler ve buralara düzenlenen özel tren turları var. Trenin araç değil amaç olarak kullanıldığı yolculuklar bunlar. Bernina Express de bunlardan biri. Geçtiğimiz ocak ayı sonunda böyle bir deneyim yaşama imkanım oldu ve hayatımın en güzel manzaralarını gördüm diyebilirim.

İsviçre Alplerindeki sıradağlardan biri olan Bernina sıradağları aralarında dolanan tren yoluna Bernina hattı dendiği için ve bu yolculuğun büyük kısmı da bu hatta geçtiği -diğer kısmı da Albula hattında geçiyor- için bu ismi vermişler tura. İsviçre’nin farklı kasabalarından binebileceğiniz bu trenin başlangıç noktası Chur. Zürih’e trenle yaklaşık bir buçuk saat uzaklıktaki bu kasabada Zürih sokaklarında gördüğünüz kadar “lüks” arabalar görmüyorsunuz belki ama burası kesinlikle daha sevimli ve daha sıcakkanlı bir yer. Tabii havanın gündüz vakti -18 derecelere kadar düştüğünü de söylemek gerekiyor ama zaten Zürih de pek farklı değildi donduruculuk konusunda. Merak etmeyin, oteller ve trenler yeterince ısınıyor.

Bernina Express trenim sabah 08.58’de kalktığı için önceki akşam Zürih’ten gelip bir gece Chur’da otelde kaldım. Ertesi sabah erkenden kalkıp molasıyla birlikte 10 saat sürecek yolculuğuma panoramik vagonda önceden internetten rezerve ettirdiğim koltuğuma yerleşerek başladım. En heyecanlı anlardan biriyi benim için çünkü her taraf karla kaplı ve an itibariyle – 18 derece iken tren dağların arasında yükseklere çıktıkça nasıl kar manzaralarıyla karşılaşabileceğimi çok merak ediyordum.

Tam 08.58’de tren hareket etti. İlk başta hepsi aynı gözüken karlı İsviçre köylerini görüyorsunuz ve köyün kilisesinin büyüklüğünden köydeki hane sayısına kadar birçok detayı inceleyerek kafanızda ölçüp tartıp köyde kaç kişi yaşadığı, günlerini nasıl geçirdikleri, nelerle uğraştıkları hakkında varsayımlar yapıyorsunuz. İlk saatin sonuna doğru evler azalıp dağlar ve manzaralar çoğalmaya başlıyor. Dağ, birazdaha dağ, daha çok dağ. Çam, biraz daha çam, daha çok çam. Uçurumlar. Dağların arasında akan nehirler. Akmayan donuk nehirler… Saat öğleye yaklaştıkça yükselen güneşin tek bir santimetrekaresine bile dokunulmamış uçsuz bucaksız karlı arazilerde yarattığı ışıltı adeta bir görsel efekt gibi gözünüzü alıyor ve o zaman şöyle bir şey geçiyor aklınızdan; karın Bernina hali. Yükseklere çıkıldıkça buz saçakları ve donmuş göllerle karşılaşmaya başlıyoruz. Donduktan sonra çatlamış ve hatta yer yer patlamış göllerin size sunduğu görüntü de sanki tam patlarken o karede film durmuş gibi. Yükseldikçe öyle yerlere geliyorsunuz ki sadece tren yolu var ve insana dair başka hiçbir şey yok. Bu trenin içinde olmadan oraları görebileceğiniz başka bir yol yok. İçinde olduğunuz anı kuşbakışı yukarıdan izlediğinizi düşündüğünüzde -bembeyaz dağlar ve çamların arasında kırmızı bir tren- heyecanı ve biraz da doğayı rahatsız etmenin tedirginliğini hissediyorsunuz. O el değmemişliğin içinden mırıldanarak geçen kırmızı bir trenin içinde olmak ve doğanın en saf haline şahitlik etmek gerçekten bambaşka bir his.

Chur ile Tirano arasında onlarca viyadükten geçiyoruz ama bunlardan dört tanesi farklı özellikleriyle diğerlerinden ayrılıyor. Birincisi Albula nehriyle arasında yaklaşık 100 metre olan Solis viyadüğü. Bernina hattı gibi bir alpler hattı olan Albula’nın en yüksek viyadüğü olarak geçiyor. İkincisi ve daha ünlü olanı ise Landwasser vadisindeki 65 metre yüksekliğindeki ve 136 metre uzunluğundaki Landwasser viyadüğü. Kemerleriyle meşhur bu viyadüğü hava kararınca aydınlatılarak yolculuğun en yine eşsiz görüntülerinden birini sunuyor yolculara. Üçüncüsü ve en uzun olanı da Wiesner viyadüğü. Dördüncüsü ise fotoğrafta da gördüğünüz, Bernina Express’in en ünlü simgelerinden biri belki de en ünlüsü olan Brusio döner viyadüğü. 360 derece dönen bu viyadüğün fonksiyonu dikey olarak inilemeyecek bir yüksekliği tren için inilebilir hale getirmesi ve bunu yaparken de müthiş fotoğraf kareleri sunması.

Dört saatlik yolun tüm detaylarını anlatmak elbette çok uzun sürer ama viyadükler dışında değinilmesi gereken birkaç önemli yer daha var. Bunlardan biri Ospizio Bernina diye geçen durak. Bu durak trenin ulaşabildiği en yüksek noktada, yani deniz seviyesinden 2253 metre yüksekte ve 1925 yılından beri orada. Bir sonraki durak olan Alp Grüm ise sırf bir durak değil, aynı zamanda müşterilerine eşsiz bir manzara sunan bir restoran. Bahsedeceğim son manzara ise artık karların erimesi ve yeşillerin gözükmesiyle havanın ısındığını ve İtalya’ya iyice yaklaştığımızı anladığımız zaman karşımıza çıkan Poschiavo gölü. Bu büyük göl yanı başındaki dağların üzerine yansımasıyla birlikte çocukluğumuzun kıvırcık ressamı Bob Ross’un tablolarını hatırlatan bir güzellikte. Tirano yönüne doğru solda kalan bu gölü geçerken trenimiz manzaranın tadını çıkarmamız için yavaşlıyor ve gölü geçtikten sonra artık yolculuğumuzun beşte dördü bitmiş oluyor ve az önce bahsettiğim döner viyadüğü de geçtikten sonra artık iyice mahallelerin içine giriyor tren. Öyle ki, biraz önce doğayla baş başa, karlı vadilerden geçerken şimdi evlerin kapılarına bir-iki metre uzaklıktaki demiryoluyla tren değil de bisikletmiş gibi mahalle içlerinde gezerek Tirano istasyonuna varıyor güzel kırmızı trenimiz.

Son olarak kış mevsiminde yapılan Bernina Express’in kendimce bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum gidecek olanların işlerini kolaylaştırmak için. Öncelikle göreceğiniz manzaraları fotoğraflamak isteyeceğiniz için elde edebileceğiniz en güzel ışık sabah 8-9 civarı kalkan tura bindiğinizde olacaktır. Ben biletimi gidiş dönüş aldığım için Tirano’daki 1 saatlik mola dışında sabahtan akşama kadar trendeydim. Eğer öğleden sonraki sefere binerseniz kısa bir süre sonra hava kararıyor ve camdan fotoğraf çekmek içerideki ışığın yansıması dolayısıyla imkansız gibi oluyor. Fotoğraf bir yana, dışarıyı doğru düzgün göremiyorsunuz bile. Ama camlarından sarı ışıklar yayılan evlerden oluşan İsviçre köylerinden geçerken gördüğünüz manzaranın güzelliği de gündüzde yok maalesef. Ben gidiş dönüş alınmasını tavsiye etsem de aynı yerleri bir de gece görmeye gerek yok derseniz Tirano’dan kalkan otobüslerle Como Gölü gezisine devam ederek İtalya’ya çevirebilirsiniz rotanızı.

Biletleri bir iki ay önceden internetten almak elbette daha hesaplı. Zaman zaman çeşitli kampanyalarla yarı fiyatına kadar düşüyor hatta. Online biletinizi alırken panoramik camlı vagonda rezervasyon yaptırmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Ancak camlar her ne kadar size azami görüş alanı sağlasa da fotoğraf makinesinde işler pek de yolunda gitmiyor ve müthiş manzaraları camdaki yansıma dolayısıyla kaçırabiliyorsunuz. Ancak iki vagon arasındaki körük alanını geçtikten sonra bir sonraki vagonun girişinden önce minik bir boşluk – ki burası tuvaletin de yer aldığı yer- açılabilir küçük bir cama sahip ve oradaki camı açarak güzel görüntüleri yakalayabilirsiniz. Sizden başka keşfeden olmazsa şanslısınız demektir! Ama dışarısı çok soğuk olduğu için fotoğraf makinasının boynunuza takılı olduğuna emin olmadan dışarı uzatmayın ve özellikle selfie çekerken çok dikkat edin zira kısa bir süre sonra soğuktan ve rüzgardan eller kollar uyuşmaya ve tutmamaya başlıyor. Diğer bir önemli nokta da gidilen yönün tersine dönüp geride kalan manzaraları fotoğraflamaya çalışırken gelişini göremediğiniz dar tüneller. Birdenbire bir tünele giriveriyorsunuz ve dar oldukları için bu esnada elinizin, kolunuzun, telefonunuzun, fotoğraf makinanızın dışarıda olması büyük kazalara yol açabilir ve oldukça can yakabilir. Siz siz olun gözünüzü gidilen yönden ayırmamaya çalışın! Hatırlatacağım son şey de, unutmamakta fayda var, bu bir İsviçre treni ve kalkışı 08.58 ise 08.58’de, 15.02 ise 15.02’de kalkacaktır. Ne bir dakika önce, ne bir dakika sonra!

 

Etiketler:

127 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page