top of page
  • İrem Bektaş

Moda Sanat Mıdır ?

Her gün üzerimize giydiğimiz kıyafetlerin birer sanat parçası olması mümkün. Yüzyıllardır süre gelen yaratım gücünün esas alındığı bu sektör için sanatla alakası olmadığını söylemek gerçekten haksızlık olur.

Yarım yüzyıldır sorulan bir sorudur aslında modanın sanat olup olamayacağı. Giyinmek, korunmak aslında bir ihtiyaçtır. İhtiyaçtan doğan bir şey üzerinden sanat yaratılabilir mi ? İşin içine tasarımın girdiği her şeyden sanat yaratılabilir.

Kıyafet her ne kadar ısınmak, korunmak amaçlı giyilse de kişinin karakterini belirlemede de önemli unsurlardan biridir. Birini ilk gördüğümüz anda dış görünüşüne bakarak o kişi hakkında kafamızda bir ön sezi oluştururuz. Bunu da kıyafetlerine, aksesuarlarına, saç tarzına vs. bakarak yaparız. İşte bu kıyafetlerin farklı formlarda tasarlanmasına bir etken olmuştur.

İnsanların fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları ile belirlenen giyinme, modacı ve sanatçıların işbirliği ile oluşturulan giysilerin örtünme ve korunma ihtiyacının dışına çıkmasıyla sanat niteliği kazandığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, moda eğilimlerini etkileyen faktörlerden biri olan sanat akımları modanın beslendiği en büyük alanlardan biri olmuştur.

1965 yılında Yves Saint Laurent tasarladığı elbiselerde Piet Mondrian’ın 1921’de yaptığı “Kırmızı, mavi, sarı kompozisyonu” isimli tabloyu ilham alarak kullanmış ve adından çok uzun bir süre söz ettirmiştir. Sanatın modaya ilham olmasının en büyük örneklerinden biridir bu. Yine 1981 yılında Yves Saint Laurent’in tasarladığı bir bluz Matisse’in “La Blouse Romaine”inin aynısıydı ve moda severler tarafından çok beğeni görmüştü.

Çok eskiye gitmeye de gerek yok aslında. 2011 İlkbahar/Yaz sezonunda Stella McCartney’nin tasarladığı büyük meyveli elbiseler ve takımlar adeta birer natürmort tablosunu andırır nitelikteydi. 2011 yılında damgasını vuran bu tasarımlarla moda sanatının öncülerinden görülebilecek McCartney bu sezon da ağaç, gökyüzü, deniz kompozisyonunu bir takımın üzerinde uygulayarak bir manzara tablosu havası yaratmıştır.

Olaya daha geniş bir açıdan bakacak olursak sadece tablolar değil, sanat akımları da modayı her daim büyük ölçüde etkilemiştir. Ekspresyonizm, kübizm, sürrealizm, empresyonizm ve aklınıza gelebilecek her türlü sanat akımı etkisi olduğu dönemde moda tasarımcılarına ilham kaynağı olmuş, günümüze kadar etkisini sürdürmüştür. Özellikle Pop Art’tan çok fazla esinlenilmiştir. Warhol’un “Campbell Çorbaları”ndan “Marilyn Monroe”suna kadar bir çok eseri elbiselerin, eteklerin ve t-shirtlerin üzerine yansımıştır. Canlı renkleri de hala her sezon ruhu canlandırmak için kullanılmaktadır.

İtalyan tasarımcı Elsa Schiaparelli de Dali’nin sürrealizminden etkilenmiş, bir sezon tasarımlarını Dali’nin uçlarda gezen fikirlerinden esinlenerek tasarlamıştır.

Bunların dışında moda şovlarının da zaman zaman sanat formu sayılabilecek düzeyde olduğunu görebiliyoruz. Gerek tasarımlarla gerekse sunum şekliye… Viktor & Rolf ikilisi için modayı bir sanat olarak ele almaya en çok gönül vermiş tasarımcılar diyebiliriz. 2015 Sonbahar/Kış sezonunda çerçevelenmiş kıyafetleri mankenlerin üzerinde gördüğümüz defilede, mankenler sahneden inerken Viktor & Rolf ikilisini de kıyafetleri çıkararak duvara astıklarına şahit olmuştuk.

Bu sezonun trendleri arasında da ressam Frederic Lord Leighton’ın imzasını taşıyan “Flaming June” isimli tablosunun yeniden yorumlandığını görüyoruz. Tablodaki güzel kadının giydiği ikonik turuncu elbise sezonun ruhunu canlandırmak için kesinlikle mükemmel bir seçim. Dengeleyici özelliğiyle bilinen turuncu, 2017 ilkbahar/yaz sezonunda hemen hemen tüm podyumları renklendiriyor.

Yine bu sezon Jean-Michel Basquiat tablolarının etkili mesajlarını kadar cüretkar kelime ve cümleleri de kıyafetlerin üzerinde görebilmek mümkün.

Moda günümüzde her ne kadar endüstriyel bir sektöre dönüşmüş olsa da aslında her zaman toplumların, geleneklerin ve olayların aynası olmuştur. Bu anlayışla da bir sanat olarak ele alınabilir çünkü sanat da tarihin bir yansıması olarak görülmektedir. Sanayi öncesi toplumlarda giyim davranışları kişinin toplumsal yapıdaki konumunu açıkça gösterirdi. Sanayi devrimi ve hazır giysilerin ortaya çıkışından sonra moda bambaşka bir boyut kazanarak büyümesini hızlandırmıştır.

19. yüzyıldan sonra “moda geçmişe başkaldırarak, kendi dönemine direnmiş ve demokratikleşme çabası içinde gelişimine devam etmiştir. Bu dönemin en önemli özelliği, kumaş ve tasarımlardaki görsel zevkin, en üst noktalarda etkisini göstermesidir. Daha sonra 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ile birlikte kadınlar fabrikalarda çalışmaya başlamış ve bununla birlikte daha maskülen ve işlevsel kıyafetler giymeye başlamıştır. 20’li yıllardan itibaren ise savaş öncesine oranla çeşitli sosyal sınıflardaki insanlar modaya uygun giyinmeye özen göstermiştir. 1930’lu yıllar, moda tarihinde zarif dişilik yılları olarak anılmaktadır. Kadın siluetinde hatlar belirginleşmiş ve tasarımlarda kadın yine ince gösterilmeye çalışılmıştır. Modanın tekrardan gündeme gelmesi, Dior’un 40’lı yıllarda gerçekleştirdiği bir defilede başlattığı yeni bir akımla sağlanmıştır. Zarif ve kadınca bir siluet çizen Dior en başından beri bu çizgisini korumaktadır.

1950’lerde Rock’n Roll ve bu müzik akımının idolü olan Elvis Presley, batının genç kuşağında önemli etkiler oluşturmuştur ve bu dönemde özellikle siyah renk kullanılmıştır. 60’lı yılların sonuna kadar Beat Kuşağı’nın etkin olduğu süre zarfında moda da müzikten ve bu sanatçılardan etkilenmiştir. Onların eserlerindeki ruhtan esinlenerek tasarımlar yapmıştır.

1980 sonrasında özgürlüğe dönük moda anlayışı ön plana çıkmıştır. Bu yıllarda artık belirli bir moda çizgisi yoktur, tüketim her an her şeyi değiştirebilmektedir. Yüzyılın en büyük moda dehaları Karl Lagerfeld, Vivienne Westwood, Versace, Gianfranco Ferre, Giorgio Armani, Jean-Paul Gaultier, Adidas’tır. 90’lı yıllarda ise, minimalizm, seksenli dönemlerin abartılı ve gösterişli giysi formuna karşılık modaya gerçek bir sadelik getirmiştir.

Günümüzde ise moda bu kalıpların her birinden tek tek sıyrılmış, son derece özgür bir olgu haline gelmiştir. Bu yönüyle moda diğer tüm sanat dalları ve akımlarıyla paralellik göstermektedir. Hepsiyle birlikte aynı anda, aynı şekilde fakat farklı formlarda değişiklik göstermiştir.

Bütün bu şovların, defilelerin ve tasarımların dışında da moda sergileri günümüzde çok yaygın hale gelmeye başlamıştır. Film ve kitaplarda karşımıza çıkan Devonshire Hanedanı’nın merkezi olan Chatsworth Sarayı’nda açılan antika, sanat ve moda sergisinde, Moda imparatoriçesi Düşes Georgina’dan, manken Stella Tennant’a önemli kadınların gardıropları ve mücevherleri sergilenirken aynı zamanda hikayeleri de anlatılıyor. Giyim ve süse adanmış bu serginin kapıları 22 Ekim 2017 tarihine kadar açık olacak.

Bunun yanı sıra Balenciaga’nın Palais Galliera bünyesinde yer alan Musée Bourdelle’deki L'œuvre au Noir ve 27 Mayıs’ta Victoria & Albert Müzesi’nde açılacak olan Balenciaga: Shaping Fashion sergileri de gerçekten görülmeye değer moda sergileri arasında. Benim bu sene en çok beğendiğim sergi ise Hollandalı moda tasarımcı Iris van Herpen’ın, hassas ve titiz el sanatlarını, yaratıcı teknolojik çözümler ve fütüristik estetikle buluşturduğu Transforming Fashion sergisi oldu. Carnegie Museum of Art’ta 1 Mayıs’a kadar devam eden sergide tasarımcının yedi yıllık haute couture kariyerinden 15 tasarımı büyüleyici bir ortamda sunuldu.

Sanat formu olarak düşünüldüğünde her moda parçasının sanat olduğunu söyleyemeyiz belki fakat hayata kazandırılan haute couture tasarımlarla sanat yapıldığı yadsınamaz bir gerçektir.

529 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page