top of page
  • Yazal Kutluğ

Önüm Arkam Sağım Solum Sobe! Saklanmayan Ebe!

Oyun oynamanın, 4 inçlik ekranlarla sınırlı olduğunu sanan bir nesil ile karşı karşıyayız. Belki bu neslin bir parçasıyız, belki de teknolojiyle örülü bu dünyada, yeni nesil oyunlarla henüz tanışmış birer bireyiz. Ne olursa olsun hepimiz oyun oynamanın, hatta çocuk olmanın asıl anlamını unutmaktayız.

1990'ların, 2000'lere kadar etkisini gösterdiğini varsayarsak 90'ları ucundan yakalamış biri olarak, aklım erdiğince 90'larda çocuk olmanın anlamını anlatmak istiyorum sizlere. 90'larda çocuk olmak kimileri için pencereden, “Çok koşturma üşüteceksin” diyen bir anne eşliğinde, iki teneke arasını kale belleyip saatlerce koşturmak, kimileri için bir file içinde gururla taşıdığı pas parlak cam misketlerle mahallede salınmak, yaşça daha büyük ama çocuksuluğunu kaybetmemiş haylaz lise talebeleri için ise kısa teneffüs aralarında uzun eşek oynamaktı. Kısacası 90'lar demek sokak oyunları demekti, hayal gücünün körelmesine bir kala özgürce oynamış çocuklar demekti. Oyun oynamanın en güzel zamanı 90'lardı belki de. Biraz unutulmaya yüz tutmuş ama 90'lar çocuklarının hatırlayınca hala gözlerini parlatan o sokak oyunlarına ve nicelerine hep beraber bir yolculuğa çıkalım bu yazıyla.

Bir zamanlar hangi sokağa girseniz yere çizilmiş, içinde sayılar bulunan birkaç kutu görürdünüz. Bahsettiğim oyun hiç şüphesiz sek sek. Bu içi sayı dolu kutular nedensizdir, yaşı ne olursa olsun insanın içinde sek sek oynama arzusu uyandırır. Yerde bu kutuları görüp de içinden zıplamadan geçene rastlamak pek de mümkün değildir. “Aç kapıyı bezirgan başı, bezirgan başı!”. Sokak oyunlarından konuşup da bezirganbaşını atlamak olmaz. Neredeyse her çocuk oynamıştır bunu. Çok koşturmadan oynanabilen bu oyun eminim ki bir çok annenin de favorisi olmuştur. İki kişinin karşılıklı durup el ele tutuşması suretiyle başlar oyun. Ebe olan oyuncular, kendilerine birer varlık ismi seçerler ve oyunun tekerlemesi söylenmeye başlar. Tekerleme söylendikçe kollarının altından bir bir geçilir, en son “Bir susam, iki susam, üçüncüsünde kapan” denildiğinde ortada kalan belirlenen isimlerden birini seçer ve seçtiği kişinin arkasına geçer. En son karşı karşıya gelen tarafların arasında bir çizgi çekilir ve çekişme başlar, çizgiyi ilk geçen taraf oyunu kaybeder. Dönemin belki de en sevilen oyunlarından olmuştur. Günümüzde çocuk parklarında bu oyunu görememek de 90'lar çocuklarının içinde bir burukluk yaşatır. Başka bir oyun var ki, gönüllere taht kurmuştur. Hatta bu oyunun yaşça büyükleri bile fazlasıyla heyecanlandırdığına dair inançlarım da yok değil. Bu oyun tabii ki saklambaç. Zaman, mekan, saat, kişi sayısı fark etmeksizin oynanırdı bu oyun. Ebe olan kişi için genelde sıkıcı olsa da, saklanmak da bir o kadar eğlenceli ve heyecanlı olurdu. Saklandığınız yerde, bulunma korkusuyla karışık heyecan duygusu başka hiçbir oyunda bulunmaz herhalde. Saklambacın en güzeli ise karanlıkta oynanandı. Göz gözü görmezken, bir yanda korku ve endişe bir yandan oyun heyecanıyla saklanır, oradan oraya koşardık. E tabi koşup ilk ebeleyenin de yaşadığı haz ve başarma duygusu da cabası.

Elbette ki 90'lar sadece sokak oyunlarından ibaret değildi. 90'lar, oyunların en güzel zamanı olduğu gibi belki de oyuncakların ve teknolojinin de en güzel zamanlarıydı. Teknoloji henüz çığırından çıkmamıştı ama tatlı tatlı göz kırpıyordu bizlere. Tetris, dönemin belki de en büyük teknolojilerindendi mesela. Aslında 80'lerde hayatımıza girmiş ama 90'larda da popülerliğini sürdürüyordu. Bu oyun iyi bir strateji ve hangi kutunun nereye geleceğini belirlemek biraz da dikkat gerektiriyordu. Blokları yıkarken alınan o haz ise hiçbir şeye değişilmezdi. Gelelim başka bir fenomene. Super Mario'yu bilmeyen yoktur elbet hatta günümüzde bile birçok çocuk tarafından akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayardan oynanabiliyor. 90'larda ise Super Mario, Streer Fighter gibi bir çok oyunu hayatımıza sokan alet atariydi. 90'ların unutulmaz mekanlarından atari salonlarında saatlerini geçiren 90'lar çocukları için dönemin belki de en büyük teknolojisi olarak kabul ediliyordu. Bir de tüm çocukları etkisi altına almış bir başka fenomene parmak basmak gerekli: Hugo ve Tolga Abi. Kimilerine göre 90'lar çocukları ikiye ayrılırmış; Hugo'da yarışmış olanlar ve yarışmamış olanlar. Hiç şüphesi her çocuğun hayallerini süsleyen bir yarışmaydı bu. Kulağı Tolga Abi'de, gözü Hugo'da heyecanla yarışan çocuklar, hayal kırıklıkları, sevinçler... Kazanmayı da kaybetmeyi de bu oyunla öğrenmiştir 90'lar çocukları.

Teknoloji kadar oyuncakların da en güzel zamanıydı. Henüz ışıklı, yanıp sönen, hareket eden, ileri teknoloji oyuncaklar yoktu. Hatta günümüz çocuklarının görünce burun çevireceği türdendiler ama 90'larda çocuk olmuşlar için anlamları çok farklıdır. Hala eski semt bakkallarında veya mahalle pazarlarında rastlayabileceğimiz bir oyuncaktan bahsedelim mesela: topaç. Aslında bunun da bir sokak oyunu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim, çocuklar saatlerce sokakta toplanıp rengarenk topaçlarının mümkün olduğunca uzun süre döndürmeye çalışırlardı. 2000'lerdeki “Bayblade”'in atası olarak da sayabiliriz. Ancak topaçı saatlerce çevirmek hiç de göründüğü kadar kolay bir iş değildi. 90'ların bir başka furyası ise tasolardı. Önce cipslerden çıkan Looney Tunes temalı tasolarla başladı bu çılgınlık. Aslında bir oyun değildi, sadece biriktirilirdi ve daha fazla tasosu olan gururla hava atardı. Tabii çocuklar tasolarla da eğlenmenin bir yolunu bulurdu ve aralarında bir çok oyun geliştirirlerdi ve taso rekabeti de böyle başladı. Tasolar üst üste konulunca oluşan kulenin yüksekliği prestij meselesiydi mesela. Bu furya karşısında tasolar da yenilendi; çentikli tasolar, hologramlılar, mega boylar... Daha sonra sevimli Looney Tunes karakterleri yerlerini Pokemon'a bıraktı. Pokemonlu tasoların heyecanı ise 2000'lerin başlarına dek sürdü. Yaşın ilerlemesiyle ya başka nesillere aktarıldı ya da dolapların arka köşelerinde birer torba içinde unutuldu.

Teknolojinin, sokak oyunlarının hatta oyuncakların en samimi ve en güzel zamanlarıydı 90'lar. Saklambaç, sek sek, misket, mendil kapmaca, körebe, istop, beş taş, çelik çomak, birdir bir ve buraya sığdıramadığımız daha nice sokak oyunlarını o yıllarda bıraktık. 90'lar belki de sokakta oynayan son çocukların yıllarıydı. Taso, atari, topaç, mantar tabancası, Hugo ve Tolga Abi çılgınlığı, Barış Manço'yla 7'den 77'ye Adam Olacak Çocuk programı ve daha niceleri, dönemi yaşayan çocukların yüzlerinde tebessüm olarak kaldı. 2000'lerin başlarında 90'ların bıraktığı hisle büyümüş, 90'ların güzelliklerini abla ve abilerinden dinlemiş ancak tam olarak yaşayamamış bizlerde ise biraz burukluk biraz da “keşke daha önce doğsaydım” hissi... Leblebi tozunuz, soba üstünde kestaneniz, cebinizdeki misketiniz eksik olmasın; oyunla, mutlulukla, en önemlisi de 90'larla kalın.

_________________________________________________________________________________________________________

Kaynakça: https://90larmuzesi.wordpress.com/

https://onedio.com/haber/40-oyunla-90-larda-cocuk-olmak-513091

http://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/90larda-cocuk-olmak

https://onedio.com/haber/200-fotografla-90-lar-cocuklarini-gecmise-goturecek-dev-galeri-344605

743 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page