top of page
  • Elif Dilara Kara

Surete Aşık Olmak

İnsan sesini duymadığı, aynı masada oturmadığı birine aşık olabilir mi? Hele ki aşık olmak başlı başına zor, çetrefilli bir duyguyken bir portreye aşık olduğunu kabul edebilir mi? Eğer aşık olduysa aşık olduğu imge ne kadar yer tutar hayatında? “Sevmek Zamanı” tam da bu sorularımıza cevap olmak için çekilmiş.

Aslında bakarsak Metin Erksan’dan önce bunu işleyen bir roman da var “Kürk Mantolu Madonna”. Nasıl Raif’in Maria’nın potresine bakıp Berlin sokaklarını onun için arşınlaması ne kadar gerçekse Halil’in Meral’in resmine bakıp ona aşık olması da o kadar gerçek.


Teması aynı olmasına rağmen bu iki sanat eserinin birbirinden ayrılmasının sebebi hissettirdikleri ve düşündürdükleri. Metin Erksan, Sevmek Zamanında genel olarak sakin ve çabasız bir portre çizmiş. Yağmurlu bir günde ada manzarası ve buna eklenen birbirinden güzel müziklerle başka bir şey olması beklenemez zaten. Karakterler de filmin atmosferini tamamlayacak şekilde yazılmış ve konumandırılmış: Halil’in beraber çalıştığı ustadan tutun Meral’in babasına kadar. Filmi bu kadar etkileyeci yapan da bu zaten. Çabasız ama çarpıcı.


Döneminin filmlerine göre (ve Kürk Mantolu Madonna’ya) bu filmde iki aşığı birbirlerinden ayırmaya çalışan bir kötü baba yok. Tek engelleri kendilerine çizdikleri sınırlar ve sınırların arkasındaki güvende olma duygusu. Halil, Meral’e ben sana değil resmine aşığım resmin beni üzemez derken de bu güvenli bölgenin de altını çiziyor. Zaten Meral’in suretine aşık olmasının en büyük sebebi de bu; ona ait olması, onun dünyasından izler taşıması. Meral’den bu aşka karşılık bulunca kabuğuna çekilip Meral’i istememesinin sebebi de gerçek dünyadan ve onun getirdiklerinden korkması değil mi ? Bu ikilem ve kırılmaktan korkma duygusu Halil karakterinin mihenk taşı ve filmin çıkmazı.

Peki ya Meral? Her aşkın iki tarafı vardır. Filmde bu önce Meral’in sureti daha sonra da bizzat kendisi oluyor. İlk başta böyle bir aşkın gerçekliğinden beklentisizliğinden şüphe etmesine rağmen zamanla suretine duyulan aşka aşık olan bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Bu aşkın cesur tarafı da o oluyor, son anda bile tekrar tekrar Halil’e gelmesinin sebebi de bu cesurluğu değil mi? Kırılmaktan korkmaması ve aşka olan inancıyla Halil’e ulaşmayı başarıyor Meral.

Sinematografisine gelecek olursak eğer: Filmi izlerken tek bir fazlalık hissetmiyorsunuz, tabii o talihsiz sonu hariç. Metin Erksan da benim gibi düşünmüş olacak ki son sahnesi için yıllar sonra keşke öyle çekmeseydim demiş. Filmin 1965 yılında çekildiğini düşünürsek bu kadar çağının ilerisinde olan bir filmin yurtdışında ve yurtiçinde bilinirliğinin neden bu kadar az olduğunu merak etmem sonucu Metin Erksan’ın filmi, hiçbir festivale götürmediğini hatta festivalleri filmleri değerlendirmek için bir şov olarak gördüğünü öğrenmemle beraber ona olan hayranlığım bir kez daha arttı. Sözün özü, film sadece bir aşk hikayesi değil aynı zamanda kişinin kendine ve ilişkilere bakış açısını sorgulatacak bir şaheser.

1.031 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page