top of page
  • Ege Süalp

Bu Strasbourg Neredeydi Tam?

Yıllarca paylaşılamayan, yer yer Fransız yer yer Alman mimarisine tanık olacağınız, yüzölçümü açısından, küçük önemi açısından; değerini içinde bulundurduğu Avrupa Parlamentosu'yla tüm dünyaya kanıtlamış kadar büyük… Kısacası bir şehirden daha fazlası, Strasbourg.

Hepimizin adını mutlaka duyduğu ama Fransa’da mı Almanya’da mı bir türlü karar veremediği şehirlerden biridir Strasbourg. Öyle ki, “Strasbourg İsviçre’de miydi ya?” tarzı bir soruyla karşılaşmak sizi çok da fazla şaşırtmaz. Tarihe baktığımızda bu denli arada kalmış bir şehri zor buluruz herhalde. Bir süre sonra Avrupalılar da durumu fark edip, şehre “Avrupa’nın ikinci başkenti” unvanını layık görerek, aslında Strazburg’a küresel bir rol verdiler. İşin politik kısmını kenara bırakıp, daha çok ye-iç-gez üzerine yoğunlaşırsak, kıta Avrupa’sını gezmeye yeltenen herkesin bu kavşaktan -yani Strasbourg’dan- geçmesi gerekir…


Sizin yolunuz geçmediyse de buraya göz atmanız şimdilik yeterli olacaktır. Merkezi konumundan ötürü şehre ulaşım basit ve ucuzdur. İsviçre’de geçirdiğiniz bir günün ardından “Buradaki basık havadan sıkıldım.” diyerek 15 Euro’ya bir otobüs bileti alabilir, seyahatinizi Strasbourg’un dar sokaklarıyla genişletebilirsiniz. Üzeri camla kaplanmış adeta bir zepline benzeyen tren garı da ulaşımda seçenek olabilir. Dışarıdan modern görünen bu garın içine girdiğinizde o tarihi dokusunu hemen fark edebilir, dışıyla içinin çok ayrı zamanlara hitap ettiğini düşünebilirsiniz. Her Avrupa şehrinin olmazsa olmazı raylı sistem, şehrin merkezini sarmış ve en çok kullanılan ulaşım ağı olmayı burada da başarmıştır. Kış aylarında sabahları erken saatte tramvay kullandığınız zaman “iğne atsam yere düşmez” deyimini mutlaka söylersiniz çünkü bünyesindeki üniversitelerde okuyan 43 bin küsur öğrencisi -ki bunların %20'si yabancı öğrencidir- her sabah tramvayla okula gitmeyi tercih eder.

Evet yanlış duymadınız, ne kadar küçük bir şehir de olsa Strasbourg, 2010 yılında yapılan araştırmaya göre 43 binin üzerinde üniversite öğrencisini ağırlamaktadır. Konumu bakımından özellikle yabancı öğrencilerin tercih ettiği şehirde, üniversiteler dünya çapında kaliteleriyle de isim yapmıştır. Yine rakamları bir kenara bırakırsak, özellikle genç gezginler için buradaki üniversite ortamı güzel bir atmosfer oluşturur. Normalde hepimiz, üniversitelerin şehir dışındaki büyük kampüslerine aşinayızdır. Ancak bu şehir bildiklerimizden biraz farklı olarak “kampüs-şehir” modelini oluşturabilir. Yani adımınızı attığınız her yer öğrencinin kampüs hayatını yaşadığı yerdir; kampüs, şehrin ta kendisidir. Fiyatlar da buna bağlı olarak Fransa’nın çoğu büyük şehrinden daha aşağıdadır. Öğrenciler için organize edilen birçok festivalle ve ilgi çekici fuarlarla karşılaşabilirsiniz. Festival derken kafanızda bir “Tomorrowland” oluşturmak istemem ancak küçük bir şehre göre gayet kaliteli organizasyonlardan bahsedebiliriz. Ayrıca her perşembe akşamı farklı fakültelerdeki kulüpler partiler düzenler ve barlara sadece öğrencilerin olduğu samimi bir hava hakim olur. Strasbourg’da okuyan Fransızların büyük bir bölümü de çevredeki küçük şehirlerden gelmektedir ve her hafta sonu bu öğrenciler ailelerinin yanına döner; cuma akşamı yola çıkacaklarını hesaba katarak perşembe akşamını eğlenceye ayırmışlardır. Bu nedenle şehrin en canlı akşamı da perşembe gününe aittir. Perşembe’yi çıkardığınız zaman, sessiz bir hafta geçirir Strasbourg, genelde saat 12’den sonra “in cin top oynar” seviyesinde bir sakinliğe bürünür. Eksi hanesine yazabileceğimiz bir şey vardır: Bu saatlerde merkezde bolca polis devriyesi olmasına rağmen daha çok göçmenlerin yaşadığı merkezden uzak kısımlarda insan pek de kendini güvende hissetmez…

Şehrin dinamiklerini bir kenara bırakıp mimari özelliklerden bahsedecek olursak, burayı küçük bir Alman şehrine de benzetebilirsiniz, Venedik’e de… Şehrin merkezi, etrafı kanallarla çevrili bir adacıktan ibarettir ve sadece bir tane büyük meydana sahiptir: Kleber Meydanı. Şehirlilere geniş bir alan sağlayan bu meydanda süs havuzu ve çeşmeler sayesinde taşların arasına boğulmuş hissine kapılmazsınız. Bu meydandaki en önemli yapı hiç kuşkusuz neo-klasik bir eser olan Aubette’dir. Önceleri konservatuar olarak da kullanılsa şu anda restoranlara ve mağazalara ayrılmış bir bina olan Aubette 1778'den beri tüm ihtişamıyla Kleber’de sizi karşılamaktadır. Kleber Meydanı'ndan biraz ilerlediğinizde her Avrupa şehrinin olmazsa olmazı katedrallerinin bir örneği ile karşılaşırsınız. Hepsinden bir nebze farklı olan Notre-Dame katedrali, Strasbourg’un en görkemli yapısıdır ve tarihi 1015'lere kadar dayanmaktadır. Ünlü Fransız yazar V. Hugo bu katedrali “Prodige du gigantesque et du délicat” yani “dev ve narin harika” diyerek nitelemiştir, bundan daha iyi bir referans olabilir mi? Akşama doğru katedraldeki dev mor ışıklandırma açılır ve havanın kararmasıyla burada harika bir görüntü oluşur. Bu saatlerde çevredeki bistrolarda oturup katedralin ışığı altında bira içmek buraya has bir keyif olacaktır. Bunun dışında, ilerleyen saatlerde şansınız yerindeyse katedraldeki ışık gösterisine (nam-ı diğer “lumière intemporelle”) denk gelebilir ve eminim çoğu yerde rastlayamayacağınız kalitedeki gösteriye tanık olabilirsiniz.

Eğer Noel zamanında Strasbourg’a yolunuz düşmüşse doğru zamanda gelmişsiniz demektir çünkü yılın bu zamanında şehir tabiri caizse Noel şehrine dönüşür; Kleber’de devasa bir yılbaşı ağacı ve Notre-Dame’ın hemen altına kurulan Noel pazarı sizi şehrin soğuk kış havasına rağmen samimiyetiyle ısıtır. Ayrıca sürekli eski filmlerde gördüğümüz tarzdaki bu Noel pazarında lezzetli yiyeceklerden, el yapımı hediyeliklere bir sürü ilgi çekici ürün gözünüze çarpar. Eğer tatlı seviyorsanız komaya bile girebilirsiniz.


Merkezdeki bir diğer önemli alanı ise Le Petit France kaplamaktadır. Burası özellikle fotoğrafa ilgi duyan gezginler için odak noktası olacaktır, öyle ki küçük bir Alman kasabasını andıran şehrin bu bölümünde gece ayrı gündüz ayrı güzeldir. Hele ki kanal turu atmaya meraklıysanız burada tekneyle küçük bir gezintiye çıkmak dinlendirici bir fikir olacaktır. Şehrin bir diğer görülmesi gereken noktası Pont Couverts isimli köprü, buradaki kanalların birleşme noktasında diyebiliriz. Akşam vakti bu köprünün üstünden geçmeden dönmeniz, Eyfel’e çıkmadan Paris’ten dönmenizle eşdeğer olabilir, ya da biraz abarttım…


Şehirde Avrupa Parlamentosu’ndan, Orangerie Park’a kadar bir sürü görülmeye değer nokta var ancak hepsini 2 güne sığdırmak pek de zor olmaz gibi. Katedralin hemen ilerisinde barların olduğu avluda bol bol bira tadabilir; Flam’s isimli geleneksel restoranda leziz “tarte flambée” yiyebilir; Jimmy’s Bar, Agora, la Salamandre gibi barlarda partilere katılabilir ve özellikle Krutneau bölgesinde birçok Türk ile karşılaşabilirsiniz…

Uzun lafın kısası, kısa sürede güzel ve dopdolu zaman geçireceğiniz bir şehirdir Strasbourg. Kimisi için Avrupa turundaki dinlenme noktası, kimisi için dolu bir fotoğraf hafızası, kimisi için de bir hafta sonu tatili olabilir burası… En büyük önerim: Sokaklarında kaybolun, yürüdükçe yürüyün ve eğer yolunuz Avrupa’ya düşmüşse bir günlüğüne bile olsa bu küçük şehri –yani Avrupa’nın kavşağını- ziyaret edin.

137 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page