top of page
  • Selin Temizoğlu

Vive La Vie Bohème!

1996 senesinde Tony’leri adeta sallayarak 7 tane ödül kazanan RENT, Amerikan müzikal tiyatro tarihinin en başarılı müzikallerinden biri ve birçok müzikalin yazılmasına ilham kaynağı oldu. Yazarı Jonathan Larson’ın, müzikalin Broadway’deki ilk gösteriminden bir gün önce apartman dairesinde hayatını kaybetmesi, bütün Broadway dünyasını sarsmıştı. Yıllar sonra bile dünyanın en başarılı müzikallerinden birinin yazarının, kendi şaheserinin getireceği büyük sesi duyamaması ve onu sahnede izleyememesi hüzünle hatırlanmıştır. Ben de sizlerle, Broadway’de devrim açan bu muhteşem adamın hikayesini paylaşmak istiyorum.

4 Şubat 1960’ta New York’ta doğan Jonathan Larson hayatı boyunca yoksulluk içinde yaşadı; kimse onun yeteneklerini dünyaya tanıtmadı, kimse onu sokakta görüp imza istemedi. Ne ironiktir ki ölümünden sonra Broadway tarihinin en büyük müzikallerinden birini yazmanın verdiği başarı ile sayısız ödül kazandı, büyük şan ve şöhret sahibi oldu ancak bunların tadını çıkarmaya fırsatı olmadı çünkü onun için her şey çok geçti.


Küçük yaştan beri söz yazmaya, müziğe ve tiyatroya büyük ilgisi ve bu alanlarda üstün yetenekleri olan Jonathan Larson, onur belgesiyle mezun olduğu Adelphi Üniversitesi’nde kendi müzikallerini yazmaya başlamıştı bile. Okulda en sevdiği öğretmeni Jaques Burdick’in anlattıklarına göre drama öğrencileri her sene 4 tane kabare sergilerlerdi ve o kabarelerin 8 veya 10 tanesini okulda olduğu süre boyunca Larson yazmıştı.


Larson, Batı Yakasının Hikayesi (West Side Story), Sweeney Todd ve Sihirli Orman (Into The Woods) gibi büyük müzikallerin ortaya çıkmasında emeği geçen müzikal yazarı Stephen Sondheim ve çalışmaları ile Broadway-Hollywood’a en az onun kadar katkı sağlamış Leonard Bernstein gibi büyük isimlerden ilham almıştı ki bu garip sayılabilirdi çünkü bu insanlar, sıradan Amerikan gencine yönelik eserleriyle tanınmıyorlardı. New York’a taşındıktan sonra Stephen Sondheim ile tanışma fırsatı bulan Larson, Sondheim’ın “Sokaklarda aç bestekarlardan çok aç oyuncu dolaşıyor” cümlesinden etkilenmiş ve kendini tamamen müzikal yazmaya vermişti.

Larson, New York’un gösterişli hayatını yaşayanlardan olmadı. 1986’da geçimini sağlayabilmek için SoHo’da Moondance isimli bir restoranda garsonluk yapmaya başladı. Bazen de Susam Sokağı’na şarkılar yazarak para kazanmaya çalışıyordu. Bu sırada çocuklara yönelik Away We Go isimli otuz dakikalık bir video yaptı. J.P Morgan Saves the Nation, Superbia ve rock monoloğundan oluşan Tick, Tick… Boom! isimli müzikallerini de bu dönemde yazdı. Yazdığı müzikallerin hepsinde kendisi oynuyordu çünkü başka oyuncu bulamıyordu. Superbia için birçok övgü ve Stephen Sondheim Ödülü aldı. Bununla kalmayarak, ileride RENT’in yapımcısı olacak olan New York Theatre Workshop firması ile çalışmaya başladı. Tick, Tick… Boom! da ileride Larson’dan aldığı ilhamla In The Heights, HAMILTON gibi müzikaller ve MOANA, Star Wars gibi filmlerin müziklerini yapacak olan Lin Manuel Miranda tarafından sahnelenecek ve Larson’ın müthiş zekası ve yeteneği bir kez daha dünyaya duyurulacaktı.


1990’lı yılların başında HIV virüsü ile gelen AIDS hastalığı, Amerikan halkını yıkıp geçti. Bu salgına verilen kurbanlardan birkaçı da Jonathan Larson’ın en yakın arkadaşlarıydı. Bu trajedinin verdiği üzüntüyle, bir gün eline geçen Puccini’nin La Bohème’inden esinlenerek 1990’ların Amerikan halkının ilgi görmeyen, yoksul, bohem hayat yaşayan kesimini anlatan RENT müzikalini yazmaya koyuldu.


RENT’in asıl konusu Amerika’nın AIDS salgınından etkilenen, bohem sanatçı hayatı yaşayan, LGBT üyesi olan ve ırkçı kimselerle uğraşmak zorunda kalan insanların günlük hayat problemleri çerçevesinde dönüyordu. Karakterler, ihtişamlı yaşamlar yerine buldukları küçük mutluluklarla hayatlarını sürdürmeye çalışan insanlardı ve müzikal bu yüzden halk tarafından büyük rağbet gördü.


RENT’in karakterleri arasında Roger Davis, eski sevgilisinin AIDS olduğunu öğrendikten sonra intihar etmesi gerçeği ile baş etmeye uğraşan eroin bağımlısı bir punk rock şarkıcısı; Roger'ın oda arkadaşı sinema tutkunu olan Yahudi kökenli Mark Cohen; performans sanatı ile ilgilenen Mark’ın eski kız arkadaşı biseksüel Maureen Johnson; Maureen’in yeni kız arkadaşı olan siyahi lezbiyen Joanne Jefferson; eşcinsel ve siyahi olmakla kalmayıp aynı zamanda AIDS hastalığına yakalanan, Mark ve Roger’ın yakın arkadaşı Tom Collins; Tom’u sokakta saldırıya uğrarken bulup kurtaran, onun gibi AIDS hastası olan ve onunla romantik ilişkiye giren Latin kökenli travesti Angel Dumott Schunard; 19 yaşında AIDS’ten ölmek üzere olan, Roger’ın aşık olduğu Latin kökenli striptizci Mimi Marquez var.


RENT’i farklı yapan tek özellik karakterlerinin daha önce yazılmamış karakterler olması değildi. RENT aynı zamanda diğer müzikallerden farklı olarak rock ve punk gibi müzik türlerini barındıran bir müzikaldi. En ünlü parçalarından “La Vie Bohème” bütün karakterlerin bir arada söylediği, enerji dolu, hızlı ilerleyen ve toplumda konuşulmayan konuları bağıra bağıra konuştukları eğlenceli bir şarkı.

RENT’in müzikal yapımcıları tarafından beğenilmesi ile şansı artmaya başlayan Larson, yeni müzikali için oyuncu ve sahne aramaya başladı. Aramaları başarılı sonuçlanınca, workshop performanslarına başlandı. (Workshop performansları, müzikallerin Broadway’de resmi olarak sergilenmeye başlamadan önce müzikal kritikleri önünde sergilenen performanslardır.) Bu performanslar sırasında Larson üst vücut bölgesinde ağrı olması sebebiyle birçok kez hastahaneye gitti, ne yazıktır ki hiçbir doktorun doğru teşhisi koyamaması sebebiyle RENT’in Broadway’deki ilk performansından önceki gece kalp rahatsızlığı sebebiyle hayatını kaybetti.


Broadway’deki ilk RENT performansı Amerikan müzikal dünyasını sarsarken, Larson’ın trajik ölümü de ailesi ve arkadaşlarını sarsmıştı. Ölümü onun yazdıklarını ve ortaya koyduklarını susturmaya yetmedi. 1996 yılının Tony Ödüllerinde RENT bir rekor kırarak 7 tane ödül kazandı, aynı sene Larson’ın kız kardeşi onun adına Amerika’nın en prestijli edebiyat ödülü olan Pulitzer Ödülü’nü aldı.


Larson’ın müzikal dünyasına bıraktığı büyük miras, ölümünden 21 sene sonrasında bile Broadway oyunlarında hissediliyor. Büyük bir sanatçının bu dünyadan gerçek anlamda asla silinmeyeceğinin en büyük örneklerinden biri olan Jonathan Larson, şüphesiz ileride de hatırlanmaya ve büyük bir ilham kaynağı olmaya devam edecek.

 

Kaynakça: No Day But Today – The Story of Rent / https://youtu.be/PGgoY9QCj00

146 görüntüleme
Daha Fazlası: 
bottom of page