top of page
  • Mehmet Can Yıldız

Özgürlükçü sinema kuramı: Dogma 95

Yaratıcılığa mutlak özgürlük verirseniz, sınırsız olasılıklar içinde onu mahsur bırakırsınız ama bir kutuya koyarsanız, o kendi çıkış yolunu bulur.


Bir film kuramı düşündüğünüzde aklınıza neler gelir? Politik veya sosyal isyan? Kendini ifade etmek? Özgürlük? Bazen de uyulması gereken katı kurallar bütünü olarak düşünülebilir. Bu saydıklarımın tamamı Danimarka’da ortaya çıkıp tüm dünyayı sallayan ve günümüz sinemasını değiştiren Dogma 95 sinema akımının temel taşları. Bu tartışmalı ve etkileyici kuramın ürünü olan Festen (Şölen) ve Idioterne (Aptallar) gibi filmlerin daha önce görülmemiş tarzları çoğu sinemaseverin bakış açısını değiştirdi. Belki de günümüz bağımsız film yönetmenlerine bir çıkış noktası oldular.


Kuramı ortaya çıkaranlardan Thomas Vinterberg ve Lars von Trier fikrin çıkış noktasını “Sinema sanatında hikâye anlatım tarzının ve oyunculuğun tekrar ön plana çıkarılıp özel efektlerin ve yapay etkenlerin tamamen sinemadan uzaklaştırılması.” olarak ifade ediyorlar. Büyük bütçeli Hollywood filmlerinin piyasaya hâkim olduğu dönemde bu kuramla düşük bütçe ve sınırlı donanımlarla ortaya son derece kaliteli bir şey koyabilmeyi mümkün kıldılar ve filmi güzel yapan faktörün çok para harcamak olmadığını gösterdiler.


Bu tarz bir kuram tabi ki sinema sanatında ilk defa 90’lı yıllarda baş göstermedi. 50’lerin sonu 60’ların başında ortaya çıkan ve ilk dünya çapında kuram olarak tüm yönetmenleri etkileyen Fransız Yeni Dalgası, Dogma 95 gibi yönetmenin özgürlüğüne ve hikâye anlatımına odaklanmıştır. Kuramcılar oyunculuğun ön plana çıkmasını savunmuşlar ve uygulamışlardır. Danimarkalı yönetmenlerin onlardan farkı kurama dâhil olmak için edilen bir yemin (Vow of chastity yani sadakat yemini) ve uyulması gereken on kurala sahip olmaları.



Dogma 95 tarafından belirlenen kurallar ise şöyle:


  • Çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır. Sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır. (Hikâye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekân seçilmelidir.)

  • Ses ve görüntü kesinlikle birbirlerinden ayrı olarak üretilmemelidir. (Sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)

  • Kamera, elde taşınımalıdır. Elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (Film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)

  • Film, renkli olmalıdır. Özel ışıklandırma kullanılamaz. (Eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.)

  • Optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır.

  • Film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (Öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.)

  • Zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (Kısaca film, şimdi ve burada geçmelidir.)

  • Tür filmleri kabul edilemez.

  • Film formatı 35 mm olmalıdır.

  • Yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.

  • Ayrıca yönetmen, kişisel adlardan sakınacağına, artık sanatçı olmadığına, anları bütünden daha önemli gördüğü gibi, bir 'iş' yaratmak'tan kaçınacağına, en büyük hedefinin karakterlerinden ve ortamdan gerçeği açıkça çıkarmak olacağına ve bunu elinden geldiğince iyi tatlarla ve estetik faktörler pahasına yapacağına ant içer.


Dogmanın çıkışı çoğu eleştirmenlerce bir ilgi çekme çabası ama aynı zamanda “20.yüzyılın en büyük sinema olayı.” olarak görüldü. Ne denirse densin Dogma 95 sinema tarihinde yeni bir düşünce, yeni bir vizyon olarak kısa ama etkili bir yer aldı.


Manifesto üzerine yapılan röportajlarda yönetmenler Trier’in önceden aldığı birkaç notla masaya oturup yarım saat içerisinde yazıldığını, onlar için içgüdüsel, anarşist ve kolektif bir çalışma olduğunu açıklamışlar.

Akımın uluslar arası sunumu Paris’te Sinemanın Yüzüncü Yılı kutlamalarında Trier’in konferans konuşması ile yapıldı. Konuşmasında “Bana göre son yirmi yılda, hayır son on yılda diyelim, filmler dayanılmaz derecede kötüydü. Sorum şu: Bu konuda ne yapabiliriz? Yanımda üzerinde harflerin olduğu küçük kâğıtlar var. Adı Dogma 95!” ardından seslice okuduğu manifestoyu seyircilere kırmızı kâğıtların üzerine yazılmış olarak fırlatıp sahneyi terk etti.


Akımın ilk filmi olan "Festen" Cannes'da jüri ödülünü kazandı. Diğer filmlerin Berlin Film Festivali'nde ve diğer itibarlı Avrupa festivallerinde ödül alması kuramın o süregelen filmlere bakış açısını değiştirebileceğini gösterdi. Tabiî ki hala sarkastik ve akımı ciddiye almayan yorumların varlığı sürüyordu fakat şüphesiz Dogma 95 ve yeni Danimarka sineması kendini uluslar arası film sektöründe gösterebildi.


"Dogma 95, sinemanın kısa sürede içine çektiği temiz bir hava."


Dogma 95, sinema sanatında teknolojiye olan bağımlılığın kopabileceğini ve film yapımının hikâye anlatma tarzının saflaştırılabilineceğini gösterdi. Sanata basitlik ve özgürlük kattı. Bu minimalist yaklaşım film endüstrisinin hâkimi oldu diyemeyiz tabii ki. Teknik mükemmeliyetçilik ve büyüleyici efektler - CGI ve 3D sinemalar gibi - halen sinema sanatının merkezinde yer alıyor. Buteknik ve efektler maalesef film sektöründe seyirciyi çeken önemli etkenlerden.


Dogma 95, 2005 yılında kurucuları tarafından sona erdirildi. Yemin, sistematik filmler üretmeye başlamıştı. Sona erse de Dogma sinema için kısa dönemlik içe çekilen temiz havaydı. Kurallarıyla ve yasaklarıyla sinemaya özgürlük, yaratıcılık ve öz güven getirdi.

Önemli Dogma 95 filmleri:

Dogma # 1: Festen (Danimarka)

Dogma # 2: Idioterne (Danimarka)

Dogma # 4: The King Is Alive (Danimarka)

Dogma # 6: Julien Donkey-Boy (ABD)

Dogma # 8: Fuckland (Arjantin)

Dogma # 12: Italiensk For Begyndere (Danimarka)

 

Kaynakça :http://www.kosmorama.org/Artikler/After-The-Celebration.aspx

http://www.hopesandfears.com/hopes/culture/film/168793-dogma-99-larpers

Daha Fazlası: 
bottom of page